Yeni doğan bebeklerdeki beyin gelişimini etkilediği ve mikrosefaliye yol açtığı düşünülen Zika virüsü salgını Latin Amerika’yı etkisi altına aldığı gibi, şimdi de Avrupa’ya ulaşmış durumda. Yalnızca Kolombiya’da 2116 gebe kadının, Brezilya’da ise mikrosefali ile doğmuş 3700 yeni doğan bebeğin virüsten etkilenmiş olabileceği bildirildi. Dünya Sağlık Örgütü ise virüsün sadece Amerika kıtasında 4 milyon kişiyi etkileyebileceği uyarısını yapmakta. Hal böyle olunca kürtaj yasakçısı Latin Amerika devletleri bir yandan milli seferberlik ilan ederken, bir yandan da mutlak bir akıl tutulması örneği sergileyerek hamile kadınlara “gebe kalmayın” uyarısı yapıyor. Kürtajın tamamen yasak olduğu El Salvador’da hükümet kadınlara gebelik planlarını 2018’e kadar ertelemeleri tavsiyesinde bulunuyor. Peki şimdi bu hamile kadınları ne yapmalı?
Birçok aktivist, hukukçu ve sağlıkçı Zika virüsü taşıyan kadınların kürtaj hizmetlerine erişmesi için girişimde bulunsa da, şimdilik Latin Amerika hükümetlerinin kürtaj politikaları konusunda geri adım atıp atmayacağı şüpheli. Bugüne kadar kürtajı marjinalleştirmiş bu devletler, şimdi Zika virüsü karşısında kürtajı nasıl bir kamu sağlığı hizmeti olarak sunar? Politikacılar ne konuşur, kilise ne der? Panik içindeki onlarca kadın bu durumda ne yapacak?
Recife, Brezilya’da mikrosefaliyle doğmuş bir bebe. Sivrisineklerle yayılan Zika virüsüyle bağlantılı olabileceği düşünülüyor (Getty)
Kürtajın tarihi aslında gebelik kadar eski. Hamile kalmak üremenin ne kadar bir parçasıysa, gebelik sonlandırma da bir o kadar parçası. Kadınlar tarih boyunca doğurganlıklarını düzenlemek için çeşitli yöntemler kullanmışlar. Plato Theaetus’ta kadınların doğumu kolaylaştırmak veya düşüğü tetiklemek için ilaçlar kullandıklarını yazıyor. Bugün ise kürtaj birçok ülkede yasaklanmış durumda. Sanırım Foucault modern topluma geçişle bedenlerimiz üzerindeki baskı ve kontrolün arttığını söylerken bu tarz bir şey kastediyor. Antik Yunan’da kadınların kullandığı yöntemleri, bizim büyük sağlık endüstrimiz yeni yeni keşfediyor. İlaçlarla düşük tetikleme yöntemi, 1980’lerde bulundu ve medikal kürtaj ya da tıbbi düşük olarak literatüre geçti. Bu yöntem, ilaçlarla rahmin kasılmasını ve istenmeyen gebeliğin cerrahi bir müdahaleye gerek kalmaksızın, düşük yoluyla vücuttan atılmasını içeriyor. (Eğitici bir video için buraya) Bu gecikmeye şaşmamak gerek; sermayeye ve bilumum başka güç odaklarına bağımlı çalışan bilim “adamlarının”, kadınların istenmeyen gebeliklerini sonlandırmasını kolaylaştıracak yöntemleri araştırmasını beklemek zaten ahmaklık olur. Kadınların bilim ve bilgi üretiminde yer alması bu sebeple önemli.
Geçtiğimiz hafta, Birleşmiş Milletler de Perulu bir kadının açtığı bir dava üzerinden yürüttükleri süreçte – sağolsunlar – kürtajın bir insan hakkı olduğunu duyurdu. BM İnsan Hakları Komitesi, 14. haftada fetüste gelişim bozukluğu görülmesine rağmen kadının kürtaj talebini reddeden hastaneye ceza, kadına ise tazminat uygun gördü. Adalet yerini bulmuş derseniz, orada durun diyeceğim. Perulu kadın bu süreçte gebeliğine devam edip çocuğunu doğurmak zorunda kaldı.
Kürtaja erişim sıkıntısı Latin Amerika için yeni bir şey değil. Gebe ölümlerinin, merdivenaltı kürtajlarının fazlaca görüldüğü, hatta sağlam bir kürtaj karaborsasının da mevcut olduğu bölgede, Zika virüsünün kapıya dayanmasıyla yasakçı devletler şimdi kısıtlayıcı politikalarını gözden geçiriyor. Feministlerse, senelerdir söyledikleri şeyi, kürtajın bir hak olduğunu yineliyor. Söylemekte fayda var, kürtajın bir hak olduğunu söylemek kürtajın promosyonunu yapmak olmadığı gibi, “Herkes kürtaj olsun” demek de değildir. Kürtaj olmak istemeyen, kürtaj olmaz. Bu söylem yalnızca gebeliklerini sonlandırmak isteyen kadınların, istedikleri zaman -motivasyonları ne olursa olsun- bu hizmete güvenli bir şekilde erişmesini içerir. Buna karşılık, kürtaj karşıtı gruplar, bir “ideoloji” empoze ederler. Dinen yasak, caiz değil, günah! Doğurmak vatani görev, annelik kutsal! Latin Amerika ülkeleri şimdi bu zihniyetin kriziyle karşı karşıya. Ne dersiniz, tüm bu tartışmalar arasında, kadınlara bir “istisna” öngörülür mü?
(Ana görsel: El Salvador’da sokaklar ilaçlanırken, Marvin Recinos/AFP/Getty Images)