Euro-TL kurunun makul bir seviyede olduğu ve COVID-19’un henüz hayatımızda olmadığı dönemlerde Ege adalarına tatile giden birçok Türkiyeli için Yunanistan bir rahatlık ve özgürlük ülkesi imajı çizmiştir. Bu imaja ikna olup da, bir kadın olarak daha huzurlu bir günlük hayat sürme beklentisiyle buraya yerleşirseniz ancak – benim yaptığım gibi – orta vadede hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Evet, dini törenlere dekolteler ve ağır makyajla katılan kadınlar vardır. Kilisenin önünde bira içip kahkaha atarak takılabilirsiniz. Sokaklarda sutyensiz dolaşabilirsiniz, geceleri tek başınıza park bahçe gezebilirsiniz. Ama tüm bu rahatlıkların gerisinde var olan bazı durumlar zamanla dikkatinizi çekmeye başlar. Kadınlar dekolte ve makyajla geldikleri kilisede yalnızca izleyici olabiliyorlardır örneğin – anayasal dokunulmazlığa ve büyük bir servete sahip olan Ortodoks Kilisesi kadınların katılımına kapalıdır. Üniversitede hocaların kadın öğrencilere karşı daha kaba ve üstten bir tavır gösterdiğinden eminsinizdir fakat bu durum sizden başka kimsenin dikkatini çekmiyor gibidir. 8 Mart’ta kürsülerde erkeklerin konuşmasını garipsediğinizi belirttiğinizde sizi anlayan yalnızca “marjinal” bir kısım queer feministtir. Bazı tartışmalar Yunanistan’a sanki hiç uğramamıştır.
#MeToo da 2020-2021 kışına kadar Yunanistan’a uğramamış olan bir tartışmaydı. 2018 yılında Harvey Weinstein kişisi özelinde başlayan ve mevki sahibi istismarcı erkeklerin mevkilerini kaybetmesi sonucunu doğuran ifşa dalgasının bir benzeri Yunanistan’da yaşanmamıştı. Bu dalgayı Yunanistan’da başlatan şey Avrupa’nın kurumsal etkisi oldu. Avrupa Konseyi’nin çocuk sporculara yönelik cinsel istismarı önlemek amacıyla başlattığı Start to Talk inisiyatifi kapsamında 2020 yılının sonlarına doğru düzenlenen bir online panelde yapılan bir ifşa, Yunanistan’ın ilk #MeToo dalgasını başlattı. “Sessizliği Kıralım” başlığıyla gerçekleşen bu panelde milli yelkenci Sofia Bekatorou 1998 yılında Yunanistan milli yelken takımının en genç üyesi olarak Olimpiyatlara hazırlandığı dönemde Federasyon yetkililerinden birinin tecavüzüne uğradığını açıklıyordu.[1] Bu açıklama ses getirince Bekatorou ilerleyen günlerde yeniden, başka mecralarda konuştu. Açıklamaları tanıdıktı: Kendinden çok daha yaşlı ve kariyeri üzerinden söz hakkına sahip olan bir adam tarafından istismar edilmiş, utanç ve öfkeden o dönem hiç kimseyle konuşamamıştı. “Söyleseydim de kimse bana inanmazdı, herkes onun tarafını tutardı,” diyordu Bekatorou çünkü adam Federasyon yöneticisi, Sofia ise takımın en genç sporcusuydu.
Sofia açıklamasında, yıllardır içinde yaşadığı utanç ve kendini suçlama örgüsünü şimdi kırabildiği için şimdi konuştuğunu söylese de yetkili ağızlardan “bu kadar sene niye beklemiş” tepkisi geldi elbette. Suçladığı kişi halen Yelken Federasyonu’nda yöneticiydi zira federasyon 1998 yılından beri görev süresi 7 kez uzatılan aynı Yönetim Kurulu tarafından yönetiliyordu. Ana akım medya uzun süre konuya dair haberlerinde bu kişinin ismine yer vermedi. Kısa süre sonra ise Yelken Federasyonu’ndan istifalar gelmeye başladı ve tecavüzcü Aristidis Adamopoulos bir yazılı açıklama yaparak herkesi kendisinin kişiliğine, ailesine, çocuklarına ve torunlarına saygı göstermeye davet etti.[2]
Bu olayın ardından kamudaki en üst düzey figürler Sofia Bekatorou’ya destek açıklamaları yaptı. Başbakan Mitsotakis ve Cumhurbaşkanı Sakellaropoulou’nun (ki kendisi Yunanistan’ın ilk kadın Cumhurbaşkanı olur) açıklamaları #MeTinSofia hashtag’iyle sosyal medyada yer buldu. Hatta Cumhurbaşkanı Sakellaropoulou Sofia Bekatorou’yu makamında ağırladı ve görüşmenin sonrasında Sofia’ya dair oldukça övgü dolu bir açıklama yaptı. Sofia Bekatorou’nun nadir görülen bir cesaret ve kuvvet örneği teşkil ettiğini söyleyen açıklama “kadınların av olarak görülmediği, zayıflıklarının rıza ve sessizliklerinin kabullenme olarak algılanmadığı bir değer sistemi kurmak zorundayız” ifadeleriyle son buluyordu.
Bu noktadan sonra hükümet kötü bir sürprizle karşılaştı. Yunanistan #MeToo’su “kadınların zayıflığı ve sessizliği” bağlamından çıkarak oğlan çocuklarını istismar etmeyi tercih eden güçlü erkeklere doğru ilerledi. Şubat ayına gelindiğinde mevcut hükümetin Kültür Bakanı tarafından şaibeli bir şekilde Ulusal Tiyatro Sanat Direktörlüğü görevine atanmış olan Dimitris Lignadis’e yönelik suçlamalar ülkenin COVID’den sonraki ana gündemi olmuştu. Birçok kişiden gelen sayısız suçlamanın tamamı Lignadis’in çocuk yaştayken kendilerini çeşitli şekillerde istismar ettiğinden bahsediyordu. Kültür Bakanı Lina Mendoni başlarda Lignadis’i savunduysa da suçlamaların çığ gibi artması sonucu “kandırılmışım” açıklaması yaptı. İtibarını birkaç gün içerisinde kaybeden Lignadis istifa etmek zorunda kaldı ve kısa süre sonra tutuklandı. Paskalya’ya giden süreçte Lignadis hakkında bir sürü yeni suçlama ortaya çıkarken medya kendisinin hapiste dua ettiğini ve çeşitli iyi hal belirtileri gösterdiğini duyurmayı ihmal etmedi. En çok dikkat çeken gelişmelerden biri ise avukatının açıklamalarıydı. Mesleki geçmişinde 2008 yılında henüz 15 yaşındayken polis kurşunuyla öldürülen Aleksis Grigoropulos’un katilini savunmak gibi başarılar olan avukat Aleksis Kouyas, müvekkilinin istismar ettiği kişilerin genellikle “meslek itibariyle eşcinsel” olduğunu ve tabii ki Lignadis ile aşk ilişkileri bulunduğunu iddia etti. Bu olaylar yaşanırken Yunanistan devleti https://metoogreece.gr adresinde bir websitesi açarak hareketi sahiplenmeye çalışıyordu.
2021 yılında Yunanistan’a damgasını vuran olaylardan biri bu ifşa dalgasıydı. Dalga sona ermiş değil fakat şu ara başka bir dalga boyunda devam ediyor – istismar ve yolsuzluk skandallarının iç içe geçtiği bu frekans bir sonraki yazımızın konusu olacak. Çeşitli kurumlarda ifşalar halen devam ederken birçok kişi görevinden istifa etti, bazıları ise hapse girdi. Yunanistan’ın güçlü istismarcı erkeklerden biraz temizlenmeye ihtiyacı olduğu muhakkak. Ancak Albaylar Cuntası’nın devrilmesinden bu yana elde edilen siyasi ve sosyal kazanımları bir bir geri alan ve agresif bir militarizasyon politikası izleyen sağcı Mitsotakis hükümetinin #MeToo hareketini bu denli üstleniyor oluşu biraz pinkwashing kokuyor. Pembe boyanın yaldızları hafiften dökülmeye başladı bile. Omonia’daki tarihi Bagyon binasına asılan pankartın sorduğu soru da buradan geliyor: Bir hükümet kaç sübyancıya istifa eder?
[1] Panelin video kaydı ve açıklamanın tam metni.
[2]https://www.iefimerida.gr/ellada/aristeidis-adamopoylos-antiproedros-tis-eio-kataggelies-sofias-mpekatoroy , https://kourdistoportocali.com/news-desk/o-viastis-moy-aristeidis-adamopoylos/
Ana görsel: “Bir hükümet kaç sübyancıya istifa eder?”