Bir kadın olarak 30’lu yaşlarımda ilerlerken, farkediyorum ki gittikçe artan bir oranda üreme ve çocuk sahibi olma üzerine düşüncelere, sohbetlere, tavsiyelere ve uyarılara maruz kalıyorum. Bunda tüp bebek üzerine doktora tezim için saha araştırması yapıyor olmamım da payı var elbette. Özellikle 30’lu- 40’lı yaşlarında, çocuk sahibi olmak için tüp bebek deneyen kadınlarla görüşmelerimin mutlaka bir yerinde, 32 yaşında- evli olmayan-doktora öğrencisi kontenjanından “kariyer kadını” olarak bana çok geç olmadan hemen evlenmem ve çocuk yapmam tavsiye ediliyor. “Bize bak, ders al!” minvalinde… Örneğin, erken menopoz nedeniyle 33 yaşında yumurta donasyonuyla çocuk sahibi olmayı deneyen kızına embriyo transfer günü klinikte refakat eden bir kadın, birkaç kez “Evlen evlen, bak [çocuk] olmuyor!” diye tekrar tekrar tembihledi beni, kızıyla görüşmem sırasında. Gülümseyip hayırlısı diyerek kadının tembihlerini geçiştirmeye çalıştığımda ise “Bak bir de gülüyor! Evlen, evlen…Bak [çocuk] olmuyor sonra! Evlenin…” denilerek kadın tarafından azarlandım.
Tüp bebek doktorlarıyla da şöyle sohbetlerim oldu:
– Yaş kaç?
– 32
– Evli misin? Çocuk falan?
– Yok!
– Kariyer yapıyorsun yani. Yumurtalarını dondurursun artık!
– !!!
Türkiye’de sadece tıbbi zorunluluk hallerinde yumurta dondurulmasına izin veriliyor. 2010 tarihli Üremeye Yardımcı Tedavi Uygulamaları ve Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri Hakkında Yönetmelik’te bu tıbbi zorunluluk halleri şunları kapsıyordu: 1) “Kemoterapi ve radyoterapi gibi gonad hücrelerine zarar veren tedaviler öncesinde,” 2) “Üreme fonksiyonlarının kaybedilmesine yol açacak olan ameliyatlar (yumurtalıkların alınması gibi operasyonlar) öncesinde.” Bu yıl Eylül ayında yönetmelikteki zorunluluk hallerinin kapsamı genişletildi. Artık “Düşük over rezervi olup henüz doğurmamış veya aile öyküsünde erken menopoz hikâyesinin üç uzman tabipten oluşan sağlık kurulu raporu ile belgelendirilmesi durumunda” da kadınlar yumurtalarını dondurabilecekler. Yumurta donasyonunun yasal olmadığı ülkemizde yumurta dondurmanın kapsamının genişletilmesi anlaşılabilir bir durum. Fakat, tıbbi zorunluluk halleri dışında, “tercihen” – popüler tabiriyle “kariyer nedeniyle”- yumurta dondurulmasına izin verilmiyor. Bu nedenle, bu işlemi yaptırmak isteyen ve yeterli maddi durumu olan kadınlar, tıbbi gerekçeler dışında da yumurta dondurmanın yasal olduğu ülkelere gidiyor. Bir tüp bebek uzmanına göre, kadınlar şu sebeplerden yumurtalarını dondurmak istiyor: “Yaş ilerlerdikçe gebelik şansı düştüğü gibi, genetik anomalinin ortaya çıkma riski de artıyor. Örneğin 25 yaşında gebelik şansı yüzde 85 normalken, 40 yaşındaki gebeliklerin sadece yüzde 40’ı normal oluyor. Bu yüzden işi gücü olan ve eğitimine devam edip kariyer yapmak isteyen kadınlar, anne olmakta geç kalıyor. Bu tür kadınlar, çocuk yapacak uygun bir koca bulmayı ertelediklerinden, ileriki yaşlarda çocuk yapma yeteneklerini garantiye almak için yumurtalarını dondurmak istiyorlar.”
Diyelim ki bu doktorların tavsiyesini dinleyerek ve gerekli maddi kaynaklara sahip olduğumu varsayarak, 30’larımın sonunda ya da 40’larımın başında çocuk sahibi olmak için 32 yaşında yumurtalarımı dondurmak istiyorum. Bunun için, regli zamanıma göre ayarlanarak (tüp bebek tedavisinde olduğu gibi) 10-15 gün hormon ilaçları kullanmam gerekiyor. Böylece, bir taneden fazla (10-20-hatta 30) yumurta oluşturmam sağlanır. Daha sonra, bu yumurtalar anestezi altında tek tek “toplanır” ve -196 derecede dondurularak saklanır. Erkekten (tıbbi müdahalenin gerekli olduğu bazı durumlar dışında) mastürbasyon yoluyla sperm alınmasına kıyasla, kadından “yumurta toplama” işlemi daha zahmetli ve risklidir. Peki neden bu zahmet ve çaba? Tabi ki çocuk sahibi olmak için! Zaten kadınlar çocukları için fedakarlık yapmaz mı? Ne alakası var diyebilirsiniz. Şöyle ki, yeni üreme teknolojileri, kadınlardan anne olduklarında ve hatta hamileliklerinde yapmaları beklenen fedakarlıkları gebelik öncesine yayar. Tüp bebek teknolojileriyle çocuk sahibi olmak için verilen uğraşlar, yapılan maddi-manevi- bedensel-duygusal fedakarlıklar, yumurta dondurma yöntemiyle döllenmenin de ötesine, kadının geleceğin potansiyel annesi olarak yumurtaları üzerine yapacağı “yatırımlara” kadar uzanır.
Bunları yazarken, başlarda bahsettiğim erken menopoza giren genç kadının bunu doktorundan ilk kez pat diye öğrendiğinde neler hissetmiş olabileceğini ya da kanser teşhisi konulan genç bir kadının tedavisini erteleyip yumurtalarını neden dondurmak isteyebileceğini düşünüyorum ve anlamaya çalışıyorum. Şöyle yapardım veya böyle hissederdim herhalde demek kolay değil. Diyebileceğim şu; bu kararlar bir çok duygusal, bedensel ve toplumsal dolayımlardan geçerek veriliyor, tıbbi zorunluluk hallerinde olsun ya da olmasın.
Türkiye’de yumurta dondurmanın tıbbi zorunluluk kapsamının genişletildiği zamanlarda, dünyaca ünlü iki teknoloji firmasının kadın çalışanlarına “kariyer-çocuk ikilemi”nde onlara yardımcı olabileceklerini düşündükleri bir çözüm sunuyorlar: parası bizden, siz yumurtalarınızı dondurun ve çalışmanıza odaklanın! Amerika’da kimileri bunu “kariyer kadınları” için bir kazanım olarak alkışlarken, bazı feministler olaya daha temkinli yaklaşıyor. Onlara göre, bu uygulama kadınlar üzerinde, işyerindeki başarıları ve verimlilikleri için çocuk sahibi olmayı ertelemeleri gerektiği gibi bir çeşit baskıya dönüşebilir. Onlar, konuyu işyerlerindeki çocuk bakımı politikalarına çekiyorlar. Türkiye’de KEİG (Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi) de benzer şekilde konuyu devletin ve şirketlerin cinsiyetçi istihdam ve bakım hizmeti yaklaşımları ve uygulamaları üzerinden tartışmaya sunuyor.
Ne dersiniz, yumurtalarımızı dondursak da mı saklasak, taze taze mi kullansak, yoksa rahat mı bıraksak ama pişman olmasak?