"Sona gelince panik oldum. Belki evlilik olur yaparım diye düşünüyordum. Hani sırf çocuk yapmak için de evlenmek istemedim."

KÜLTÜR

Yumurta Neden Dondurulur? Kariyer? “Erkek kıtlığı”? Tedbir?

“Sona gelince panik oldum. Belki evlilik olur yaparım diye düşünüyordum. İstiyordum hep çocuk ama aday olmadığı için evlenecek, ondan böyle oldu. Hani sırf çocuk yapmak için de evlenmek istemedim. Aşk evliliği yapıp çocuk istedim ama hani öyle de olunca sırf çocuk için olmadı.”

 

Yaklaşık iki yıl önce bulutlu bir Kasım günü öğleden sonra, Kuzey Kıbrıs’taki bir tüp bebek kliniğinde görüştüğüm 40’lı yaşlarının başında, üniversite mezunu ve maliye alanında çalışan Ayşe (takma isim) neden yumurtalarını dondurmak istediğini yukarıdaki sözlerle açıkladı bana. Görüşmemiz boyunca genel anestezi altında gerçekleştirilen “yumurta toplama” işlemi sonrasında verilen serumun giriş aparatı hala sol kolunda takılı, işlem sırasında giydirilen hastane önlüğü üzerinde ve tek kullanımlık yeşil bone başında, üzerine yorganı çekmiş, oturur vaziyette yataktaydı. Tek kişilik odasına girdiğimde televizyon izliyordu. Biraz uzağına ittirdiği yemek servis masasının üstünde (genel anestezi altında yapılan yumurta toplama işlemine aç karnına girildiğinden) işlem sonrası klinik tarafından herkese ikram edilen bir fincan çay ve 4-5 çay bisküvisinden geri kalanlar vardı. Yumurta toplama işlemi için sabah Türkiye’den uçakla gelmişti. İşlem sonrası pek acısı olmadığını, zaten akşam saatlerindeki Türkiye’ye uçuşuna kadar birşey yapmadan odada bekleyeceğini söyleyerek benimle görüşmeyi kabul etti.

 

Ayşe hiç evlenmemiş. 30’lu yaşlarında yumurta rezervinin azaldığı söylenince pek ciddiye almamış, çünkü “bir umut” diyerek evlenip çocuk sahibi olmak için daha zamanı olduğunu düşünmüş. Ancak, 40’lı yaşlarına geldiğinde “artık umudum kalmadı” diyerek yumurta dondurma işlemine karar vermiş. Görüşmemizin hemen başında tüp bebek kliniğinde bulunma nedenini “Erken menapoz durumum var” diye açıkladı bana. Kariyer veya eğitim nedeniyle mi çocuk sahibi olmayı ertelediğini sorduğumda ise, hayır cevabını verdi ve yukarıda alıntıladığım gibi hep aşk evliliği yapıp sevdiği kişiden çocuk sahibi olmak istediğini, ancak işlerin beklediği gibi gelişmediğini söyledi. Hatta, yaptırdığı işlemi yumurta dondurmaktan ziyade, yaşından dolayı zaten çocuk sahibi olmak için tüp bebek tedavisine ihtiyacı olacağını düşünerek, daha çok zamana yayılmış bir tüp bebek işlemi gibi görüyordu. Tek farkla; yumurtaları şimdi toplanıyordu ve ileride kullanılmak üzere dondurulacaktı. Bu kliniğe ikinci gelişiydi. Geçen sene de gelmiş ancak yumurta geliştirmek için hormon ilaçları kullanmasına rağmen yumurta gelişmediğinden işlem gerçekleşmemiş. Bu sefer, ultrason kontrolleri sırasında (kullandığı hormon ilaçları sonucunda gelişen) dört tane yumurta görüldüğü söylenmiş, ancak yumurtaların “içi boş mu dolu mu,” “kaç tane yumurta çıkmış,” “kaliteleri nasıl” gibi sorularına henüz yanıt verilmemiş.

 

Türkiye’de tıbbi nedenlerle yumurta dondurma işlemi mümkünken neden Kıbrıs’a gelmeyi tercih ettiğini sordum Ayşe’ye. İleride ne olacağını, ne yapmak durumunda kalacağını bilmediğinden evlilik içi veya dışı tüp bebek ile ya da sperm bankasından alacağı spermle çocuk sahibi olmak gibi seçeneklerini açık bırakmak istediğinden Kıbrıs’a geldiğini söyledi (Türkiye’de evli olmayan çiftlerin tüp bebek tedavisi görmesi ve -evli veya bekar- her kim olursa olsun sperm bankasından alınacak donör spermiyle çocuk sahibi olması yasal olarak mümkün değil). Ailesinin ve çevresinin evlilik dışı veya sperm bankasıyla çocuk sahibi olmasına sıcak bakmayacağını düşünmesine rağmen, yumurta dondurmayı da 5 yıl önce düşünmediğini ama şimdi yaptırdığını, bu nedenle “5 yıl sonra ne düşünürüm ne yaparım bilemiyorum” diyerek buralara kadar geldiğini açıkladı. Aslında ileride dondurulmuş yumurtalarıyla ne yapacağı üzerine şu ana kadar pek etraflıca düşünmediğini itiraf etti. Tek düşündüğü “ileride pişman olmamak için” yumurtalarını dondurmak istediğiydi.

 

Araştırma konum yumurta dondurma işlemine odaklanmadığı için ve araştırma yaptığım klinikte bulunduğum süre boyunca bu işlem için gelen ve görüştüğüm tek kadın Ayşe olduğu için yumurtalarını donduran kadınlarla ilgili ilk elden edindiğim bilgi bu görüşmeyle sınırlı kaldı. Ama bu görüşmeden sonra bir soru aklıma takıldı. Ayşe gibi -her ne kadar onunki tıbbi nedenli motivasyonlar içerse de- yumurtalarını donduran ya da dondurmak isteyen kadınların çoğu bunu, genelde iddia edildiği gibi kariyer nedeniyle değil de, evlenmek ve çocuk sahibi olmak için “doğru erkeği” “zamanında” bulamadıkları için mi yapıyorlardı?

 

Etrafımda akademik kariyerinde ilerleyen 30’lu yaşlarındaki bekar ama çocuk sahibi olma fikrine sıcak bakan kadınlardan “doğru erkek kıtlığı” söylemini pek duymasam da, özellikle araştırma yaptığım sıralarda sohbet ettiğim tıp sektöründe çalışan 30’lu yaşlarındaki bazı kadınlardan çok geç olmadan yumurtalarını dondurmayı düşündüklerini çünkü evlenecek ve çocuk yapacak erkek olmadığını sıklıkla işittim. Elimdeki sınırlı bilgiyle yumurta dondurma üzerine kafa yormaya çalışırken, konuyla ilgili dünyanın farklı yerlerinde yapılmış araştırmalardan daha kapsamlı bilimsel veriler gelmeye başladı. The Guardian’da yaklaşık 10 ay arayla yayınlanan iki habere göre, kadınlar evlenecek ve çocuk yapacak “uygun erkek” bulamadıklarından “zaman kazanmak” için yumurtalarını donduruyorlardı!

 

Eylül 2016 tarihli haberde İngiltere’nin De Montfort Üniversitesi’ndeki Üreme Araştırma Grubu’ndan araştırmacı Kylie Baldwin tarafından, ilan yoluyla bulduğu, İngiltere, Amerika ve Norveç’ten 32-44 yaşları arasında, hepsi eğitimli 31 heteroseksüel kadınla yapılan araştırmaya yer verilmiş. Sınırlı bir örnekleme dayanan bu araştırma, kadınların yumurtalarını dondurma nedenlerinin başında, — kariyer planları/ çalışma koşullarıyla tamamen ilgisiz olduğunu iddia etmese de—, çocuk yapacak “doğru erkeği” bulmak için zaman kazanmak olduğunu söyler. Haberde yer verilen İngiltere’nin İnsan Üremesi ve Embriyoloji Üst Kurumu (HFEA)’ndan alınan verilere göre, 2013’te 652 İngiliz kadın yumurtalarını dondururken, bu sayı 2014’te 816’ya yükselir. 2013’te çözülüp kullanılan yumurtalardan meydana gelen canlı doğumların oranı ise sadece %14’tür. Hala yumurtalarını donduran kadın sayısı az olsa da, özellikle son yıllarda yumurta dondurma tekniklerinde yaşanan gelişmelerle, talebin gittikçe artacağı iddia edilir.

 

Temmuz 2017 tarihli sosyolog Dr. Zeynep Gürtin tarafından kaleme alınan fikir yazısında ise Yale Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Marcia Inhorn’un öncülüğünde yürütülen çalışmaya yer verilir. Amerika ve İsrail’den 30’larının sonu ve 40’larının başında olan ve yumurtalarını donduran toplam 150 kadınla yapılan görüşmeler de benzer şekilde kadınların çocuk sahibi olmak için “doğru erkeği” bulana kadar zaman kazanmak için bu işleme başvurduğunu gösterir. Gürtin, benzer bir çalışmaya geçen yıl İngiltere’de başladığını ve şu ana kadar kendisinin de benzer sonuçlara ulaştığını söyler. Gürtin, görüştüğü kadınları üç gruba ayırır: ilk gruptaki kadınlar, hemen çocuk sahibi olmak isteyen ve doğru erkeği beklemek yerine sperm bankası yoluyla “yalnız anne” olmayı düşünenler; ikinci gruptakiler, 30’larının başında olup yumurtalarını dondurmayı düşünenler, yani yumurtalarını dondurma konusunda beklemek yerine daha proaktif davrananlar; hızla büyüyen grubu oluşturan son gruptakiler ise 30’larının sonu ve 40’larının başında olan, daha geç olmadan yumurtalarını dondurup ileride beraber çocuk sahibi olmak isteyecekleri erkeği bulana kadar zaman kazanmak isteyenler.

 

İlk gruptakiler gibi, Türkiye’de de yaklaşık 8 yıl önce iki ünlü bekar kadın yurtdışında sperm bankası yoluyla anne olmayı seçmişti. Ancak, anne olmak için seçtikleri bu yol, büyük tepkiler çekmiş, dönemin popüler ilahiyatçıları TV programlarında donör spermle doğacak çocuklarının meşruluğunu tartışacak kadar ileri gitmiş, hatta baba tarafının baskısına dayanamayan bu kadınlardan biri soyadı değiştirmiş ve daha sonra da çocuğuyla beraber dünyanın bir ucundaki bir adaya yerleşmişti. Bu örneklerin yarattığı tartışmalardan vazife çıkaran hükümet, 2010 yılında bir yönetmelikle T.C. vatandaşlarının yurtdışında sperm ve yumurta donasyonuyla çocuk sahibi olmasının önüne geçmeye çalıştı. Bu örnekler üzerinden dönen tartışmalar gösterdi ki, Türkiye’de bırakın sperm bankasından çocuk sahibi olmayı, evlilik dışında bekar anne olmak bile kabul edilebilir bir seçenek değildi!

 

Evlenmeden çocuk sahibi olan kadınlara medyanın ve toplumun saldırı biçimleri tekil değil. Örneğin, 2013’te Kocaeli Gölcük’te öğretmenlik yapan, evlilik dışı doğan 2 aylık bebeğini evde bırakıp tatile giderek ölümüne sebep olduğu haberleriyle 30’larındaki bir kadından “cani anne” yaratan zihniyet de kadınların karşı karşıya bırakıldığı bu cinsiyetçi yaklaşımdan beslenir. Bu yüzden, feministler olarak Türkiye’de kürtaj meselesini tartışırken, — her ne kadar şuanki toplumsal ve siyasal ortam nedeniyle birçok şeyi tartışmayı ötelemek zorunda bırakılsak da—, “bekar annelik” meselesini de konuya dahil etmemiz gerek diye düşünüyorum. Bekar kadınlar için, yani evlilik dışında, kürtaj olmak nasıl bir karar ve anne olmayı seçmek neden neredeyse imkansız bir seçim?

 

Türkiye’de sadece tıbbi nedenlerle yumurta dondurmak mümkün olduğundan, herhangi bir tıbbi zaruret olmaksızın sadece “tercih” nedeniyle kadınların yumurtalarını dondurması mümkün değil. Ancak, bu yasal engeli aşmak ya da Ayşe gibi tıbbi nedenleri olsa da toplumsal baskılar nedeniyle sperm bankasından ya da evlilik dışında tüp bebekle çocuk sahibi olma seçeneklerini açık bırakmak için yurtdışında bu işleme başvuranlar olabilir. Diğer bir grup kadın için ise, bu seçenekler mümkün olmadığında geriye yumurta donasyonu ile anne olmayı düşünmek kalabiliyor. Kendi araştırmam kapsamında görüştüğüm yumurta donasyonu ile çocuk sahibi olmaya çalışan kadınlardan bazıları 40’larında ilk evliliklerini yapmış kadınlardı. Bu kadınlardan birkaçı özellikle (beni de kastederek) çocuk sahibi olmayı düşünen kadınlara geç evlenmeyi tavsiye etmediklerini ve mümkünse yumurtalarını dondurmalarını öneriyor, kendi durumlarındaysa anne olmak için yumurta donasyonunu “son çare” olarak görüyorlardı.

 

The Guardian’daki haberleri okuduktan sonra, Türkiye’de son zamanlarda yumurta dondurma nasıl tartışılıyor diye Google’da küçük çaplı bir arama yaptım ve olayın bambaşka bir boyutu karşıma çıkıverdi: bekaret! Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen’in meme kanseri olan, hiç evlenmemiş, öğretmenlik yapan 35 yaşındaki bir hastasıyla ilgili yaşadıkları konuyu gündeme taşımış. Evli olmadığı -yani bakire olduğu- için hiç jinekolojik muayeneye gitmeyen bu genç kadın, bir gün hamamda kese yaptırırken tesadüfen göğsünde bir kitle olduğunu farkeder ve yapılan tetkikler sonucunda meme kanseri olduğunu öğrenir. Kemoterapiye başlamadan önce doktoru yumurtalarını dondurmasını tavsiye eder ancak yumurta toplama işleminin vajinal yolla gerçekleşeceği için bu nedenle bekaretini “kaybedeceğini” öğrenen annesi bu seçenekten pek hoşnut olmaz. Doktor, tıbbi işlem nedeniyle bekaretini kaybetmiştir diye yazılı bir belge bile verebileceklerini söyleyerek anne ve kızını ikna etmeye çalışır. Ancak, ikna olmayan anne ve kızı, bekaret nedeniyle yumurta dondurma işleminin yapılmasını istemezler. Haberde, doktorun görüşüne şöyle yer verilir:

 

Op. Dr. Betül Görgen, bilimle gelenek arasına sıkışan insanlara bir çıkış yolu aralamak için sadece yönetmeliklerin ve uzman doktorların yeterli olmadığını söylüyor. Dini kurumların yetkilileri başta olmak üzere toplumun kanaat önderlerinin bekaretin sağlık nedeniyle bozulabileceği konusunda bir söylem geliştirmeleri gerektiğini vurguluyor.

 

Bu yazıyı okuduktan sonra nedense aklıma geçen sene uluslararası bir konferansta dinlediğim bir sunum geldi. Yumurta donasyonu ve yumurta dondurma üzerine sunumları biraraya getiren ve bu nedenle kendi aramızda “yumurta paneli” dediğimiz panelde yapılan bu sunum, Amerika’da yumurtalarını donduran kadınlar hakkında değişen toplumsal algıyı şu şekilde özetliyordu: anneliği erteleyen “bencil kadınlar” dan teknolojiyi kullanarak güçlenen “bilinçli kadınlar”a! Yani, Amerika’da bu teknolojinin toplumsal normalleşme süreci öyle boyutlara gelmişti ki, artık yumurtasını dondurmak isteyen kadınlar için klinikler tarafından düzenlenen “bedava, eğlenceli ve bilgilendirici” happy-hour eventler ve hatta sigorta şirketleri tarafından düzenlenmeye başlanan “yumurta sigortası” için sosyal partiler vardı.

 


Happy hour.

 


Bir happy hour daha.

 


Etkinlik

 

Aynı konferansta başka bir konuşmacı, dondurulan yumurtaların çok azının kullanıldığını söylemişti. İleride rakamlar nasıl değişir, ülkelere göre ne tür benzerlikler, ne tür farklılıklar olur bekleyip göreceğiz. Ancak, yazının başında Ayşe’nin de dediği gibi “5 yıl sonra ne yapacağını bilmese de” en azından zaman kazanmak isteyen bu kadınlar, belki ileride umdukları gibi bir erkekle dondurulmuş yumurtalarını kullanarak çocuk sahibi olmayı deneyecek ya da sperm bankasıyla yalnız anne olmaya karar verecek, belki de hayatlarına çocuksuz devam edecekler.

 

Kadınların yumurta dondurma işlemine karar verirken, bulundukları ülke koşullarına göre farklı yasal sınırlamaları ve kuralları (Türkiye’deki gibi sadece tıbbi nedenlerle yumurta dondurmaya izin verilmesi ya da saklama süresiyle ilgili düzenlemeler), yumurta toplama işlemi için tüp bebekteki gibi kullanılan hormon iğneleri ve genel anestezi altında gerçekleştirilen yumurta toplama işleminin sıkıntılı ve acı veren fiziksel ve bedensel boyutları, işlem ücreti ve yıllık saklama ücreti gibi ciddi maddi boyutları gibi birçok faktörü göz önünde bulundurmaları gerekiyor. Hatta, geçen sene The New York Times’da yayınlanan bir yazıda Afro-Amerikan bir kadın kendi deneyimden yola çıkarak “yumurta dondurmak sadece beyaz kadınlar için mi?” diye soruyordu. Hem kliniklerin kullandıkları söylem ve görsel materyallerin daha çok orta sınıf beyaz kadınları hedef almasını, hem de genel toplumsal algı düzeyinde siyah kadınların daha çok “ergen yaşta anneler”, çok çocuk doğuran ve sosyal yük olan, doğurganlığı kontrol edilmesi gerekenler gibi ırkçı şablonlara sıkıştırılmasını eleştirerek, orta sınıf, eğitimli, bekar bir Afro-Amerikan kadın olarak benzer koşullardaki beyaz kadınlar gibi yumurta dondurmak istediğinde bu talebinin neden hem kişisel hem de toplumsal düzeyde garipsenen bir karar olduğunu sorguluyordu.

 

Türkiye’de yumurta dondurma üzerine yapılacak araştırmalar bize nasıl veriler sunar henüz bilmiyoruz. İstatistiksel olarak evlilik ve çocuk sahibi olma yaşının yükseldiği (ortalama evlenme yaşı 2016’da erkekler için 27 iken kadınlar için 24; bu oran, 2006’da ise erkekler için 26 kadınlar için 22,8 imiş) ülkemizde, evlilik, aile, kadın-erkek ilişkileri vs üzerine kadınların değişen (daha eşitlikçi diyebileceğimiz) algıları ve beklentileri, evişi ve çocuk bakım yükünün halen çoğunlukla kadınlar üzerine kalması, çalışan kadınların çalışma koşullarının annelik sorumluluğu açısından iç açıcı olmayan durumu gibi nedenlerle kadınların yumurta dondurma konusundaki görüşlerini almak ve özellikle bu işlemi ciddi ciddi düşünen veya hali hazırda gerçekleştirmiş kadınlarla görüşmeler yapmak bize ilginç veriler sunabilir. Tıbbi nedenler dışında yumurta dondurmaya izin verilmediği için, tıbbi nedenleri olmayan ama yumurtalarını dondurmak isteyen kadınlar ne düşünüyor ve ne yapmayı planlıyor? Bu kadınların ne kadarı Ayşe gibi evlenecek ve çocuk sahibi olacak “erkek yokluğundan” muzdarip bir şekilde zaman kazanmak için bu yola başvuruyor? Ayşe gibi yasal kısıtlamalara yurtdışında çareler arayanlar var mı? Tıbbi nedenlerle bu işlemi yaptırmak zorunda kalan kadınların ne kadarı “bekaret mi annelik mi?” gibi bir çelişki yaşıyor, yaşayanların kararı daha çok hangi yönde oluyor? Doktor onaylı “bekaretini -tıbbi -nedenlerle -kaybetmiştir -sertifikaları” ya da kızlık zarı diktirme (himenoplasti) ameliyatları bu açıdan ne kadar “çare” olabiliyor? İşlemin maddi boyutları kadınların kararlarını nasıl etkiliyor? Bu ve benzeri daha nice sorular yapılacak araştırmalarla cevaplanmayı bekliyor.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YÇeyizdeki Yumurtalardan Kurumuş Gözlere: Ah Şu Kadınların Doğurganlığı!
Çeyizdeki Yumurtalardan Kurumuş Gözlere: Ah Şu Kadınların Doğurganlığı!

Arkadaşımın erkek kardeşi evlenirken annesi ona yaklaşmış ve sesini alçaltarak 30’lu yaşlarındaki müstakbel gelinleri acaba yumurta dondurmayı düşünür mü diye sormuş.

KÜLTÜR

YYeni Üreme Teknolojileri Ve Kürtaj Politikaları Kesişiminde Bir Doğum Hikayesi
Yeni Üreme Teknolojileri Ve Kürtaj Politikaları Kesişiminde Bir Doğum Hikayesi

“Evlat edinmeden"  “merhametli transfere" uzanan farklı sosyo-ahlaki-teknolojik pratikler...

KÜLTÜR

YTekno-milli bir başarı hikayesi olarak rahim nakli
Tekno-milli bir başarı hikayesi olarak rahim nakli

Kadınların hayatı riske atılarak, ulusal teknolojik gelişmeler, kârlı yatırımlar ve kutsal ailenin biyolojik yeniden üretimi için kadınların rahimleri tekno-milli gururun biyo-politik ve de biyo-ekonomik uygulama olanı olarak araçsallaştırılıyor. 

Bir de bunlar var

Obezite Hakkında Bildiğimiz Her Şey Yanlış
Seda Sayan Dövdü, Ben Niye Dövmeyeyim Dedim
‘Tesettürlüler illa babaanne kıyafeti giyecek diye bir şey yok’

Pin It on Pinterest