Asrın başlığını attım. Ne deseydim "Rüzgarda eteği öyle bir açıldı ki!" mi deseydim?

KÜLTÜR

Yetişin American Horror Coven Story Çok İyi

Size saf zevkin pamuklu kucağından bildiriyorum: American Horror Story dizisinin üçüncü sezonu muhteşem. İzliyor musunuz? Her sezon bir grup oyuncuyu farklı zaman ve korku hikayelerine taşıyan dizinin ilk sezonu bence televizyon tarihinin en iyilerindendi. Sıkıntılı bir Ocak ayında beni hayata çengelli iğnelerle ve suç tarihinin en acayip dosyalarından ilhamla yazılmış bölümlerle bağlamıştı. İkinci sezonda Nazileri uzaylılarla, cinleri akıl hastalarıyla karıştırıp biraz dingildedi, fakat üçüncü sezon… Üçüncü sezonda New Orleans’da bir cadı kovenine geldi yerleşti. Bu sezon kuvvetli kadın karakterler, laf sokma ve duvara insan çakma hususlarında altın gibi parlıyor. Yılanlı mılanlı, morg ortamında sıfırdan ideal erkeği yaratmalı, hakikaten çok harika ortam var. Fakat en önemlisi bu sezon, bir kurgu yapımda iki kadın karakterin bir erkekten başka bir konuyu konuşmasını esas alan Bechdel Testi‘ni bin madalyayla geçiyor. Dizideki kadınların üçüncü bir erkekten çok daha önemli dertleri de var, ölümsüzlük, kendi güçleriyle barışmak ve kuvvetli kadınların karınca gibi ezildiği bir şehirde birbirine kenetlenerek hayatta kalmaya çalışmak gibi. (Tanıdık geldi mi?) Bakın, ortam şöyle:

 

koven1

Ekip tamam, soldan sağa: Önde titrek elleri ve muhteşem saç savuruşuyla Süprem Cadı rolünde Jessica Lange, arkasında hırçın çocuk oyuncu Emma Roberts, hemen berisinde geleceği gören tatlış, sonra her sınıfın korkulu rüyası, köşede Walkman Dinleyerek Ağlayan Kız, ve son olarak bacınız Precious. Mükemmel.

 

Gizli bir cadılık okulunda itiş, kakış ve büyüyle geçen karanlık günleri anlatan dizinin bombaları bitmiyor, bir de mezardan cart diye çıkıp okula tam manasıyla taban puanıyla giren zalim köle sahibi Madam LaLaurie var:

 

koven2

Köle kanıyla gençliğe merhaba (Corci bunu gör)

 

Madam LaLaurie uyduruk bir karakter değil – New Orleans tarihinde önemli bir yeri olan, zalimliğiyle meşhur bir kadın. 2011’de, New Orleans’ın tozlu hayaletli tarihiyle kafayı bozduğum bir yaz, kendisi hakkında şu yazıyı yazmıştım, sizinle tekrar paylaşıyorum:

 

 

 

Delphine LaLaurie’yi yazıp bu fotoğrafı koymayı ne zamandır istiyordum ama lafa da “Arkadaşlar siz hiç mutfağa zincirlendiniz mi?” diye de girilmiyor, kısmet olmamıştı. Bugüneymiş. Delphine LaLaurie aşağıda bahsettiğim Louisiana köle sahiplerinden biri, zalimliği sebebiyle belki de en ünlüsü. Sayısız parası ve kölesiyle şimdi müzeleştirilen kocaman, güzel bir evde oturan bu sosyopat kadının hikayesi, ağızdan ağıza yayıldığı için gittikçe köpürmüş, ne kadarının gerçek olduğunu artık kimse bilmiyor. Ama efsane üç aşağı beş yukarı bu: LaLaurie kölelerini istismar etmesiyle herkes tarafından bilinen Louisiana’lı bir sosyetik. Hakkında köleler tarafından yapılmış onlarca şikayet var ama kimsenin umru değil, seneler içinde şikayetler birikmiş birikmiş, ama Lalaurie’nin aile saygınlığı hiç azalmamış.

 

Derken bir gün dev köşkün mutfağında bir yangın çıkıyor, hemen farkedilmeyen yangın büyüyüp evin bir kanadını sarınca dışarıdan eve müdahale ediyorlar. Hikayeye göre eve su kovalarıyla giren kasaba halkı, mutfak ve onu takip eden kilerde korkunç bir manzarayla karşılaşıyor. Düzinelerce köle, zincirlenmiş ve işkence görmüş halde, zar zor hayatta, yatıyorlar. Bazılarının kemikleri zincirler yüzünden kırılmış, hikayenin bir kaç versiyonunda ise Lalaurie’nin köleleri üzerinde iğrenç deneyler yaptığı, ve kölelerinin kemiklerini bilerek kırarak onları çeşitli hayvanlara benzetmeye çalıştığı yazıyor. Bir anlatanına göre mutfağa girdiklerinde kolları zorla yengeçe benzetilmiş bir kadın, boynu eğriltilmiş bir adam, ve bacakları düzeltilemeyecek kadar çarpılmış, kediye benzeyen başka bir adam buluyorlar. Mutfaktaki yangının çaresiz köleler tarafından yaşadıkları eziyeti dış dünyaya anlatmak için çıkardığı sanılıyor ve yangın söndürülüyor – Hafifinden bir soruşturma açıyorlar, LaLaurie ailesine kınama cezası veriyorlar ve sözkonusu köleleri de güya salıveriyorlar, ama galiba bunların kaydı yok. Sözkonusu ev, bir müze ve bölgenin mimarlık tarihi gururu olarak, bugün hala ayakta. Ayrıntıları titrek ve elbette gerçekliği de şüpheli bu korkunç olay, Louisiana folklörünün en çok bilinen ve çocuk terbiyesinde en yaygın biçimde kullanılan korku hikayelerinden biri. 

 

Ve tabii ki, bölgede bir tane Madam LaLaurie müzesi var. Müzede cüzi bir ücret karşılığında LaLaurie’yi zalimliğinin doruğunda ve şanına yakışmayan naylon ipek bir elbise içinde, kölelerine eziyet ederken görebiliyoruz. Sokağa yirmi dolar atmak için ilginç bir fırsat.

 

Yaa, American Horror Story’nin bu sezonunun kendine seçtiği karakter, işte bu Madam LaLaurie. Yaptıklarıyla yüzleşmek ve 2013’ü anlamak için şak diye geliveriyor topraktan. Diğer karakterlerimiz huysuz kuaför ve vudu prensesi Marie Laveau, doğruyu yapmaya çalışan mıymıy okul müdiresi Öğretmen Semra, Rocky Horror Picture Show‘dan esinlenildiğinden şüphelendiğim dilsiz uşak, ve parçalı bulutlu kolej çocuğu esas oğlan Evan Peters. Hala ikna olmadıysanız geçtiğimiz Çarşamba yayınlanan üçüncü bölümde, Behlül’ün efsanevi direksiyon dövme sekansına de önemli göndermeler yapan bir sahne de vardı. Dizi, doğru referansın gücünün çok ama çok iyi farkında.

 

Bir sonraki bölüm önümüzdeki Çarşamba, ertesi gün dizi sitelerine düşer. Haftasonuna doğru bölümü değerlendirelim. (Bu vesileyle Büyü temalı Pinterest panomuza da bekleriz) Kaçırmayın. Bu arada kaçırmak demişken, bugün benim doğumgünüm. Kaçırmayın! (Az mı güldük, o kadar nazım geçsin canım)

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YBu Resim Gitmeli Mi?
Bu Resim Gitmeli Mi?

Sanatçı Hannah Black'in siyah bir çocuk cesedini tasvir eden sanat eserinin var oluşunu ve sergilenmesini eleştirdiği açık mektubundan hareketle: "onurlandırmak" ve "lafı ağzına tıkmak" arasındaki ince çizgi nerede durur?

KÜLTÜR

YMary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar
Mary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar

Cambridge Üniversitesi Klasikler Profesörü Mary Beard'ın konuşması: Kadınlar Antik Yunan'dan bugüne güçle nasıl ilişkilendi?

SANAT

YÖlüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann
Ölüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann

Renate Bertlmann, 1970’lerde bir çok çağdaşı gibi 1968’in devrimci atmosferi ve ikinci dalga feminizmin gücüyle kadın bedenini bir kutlama ve devrim aracı olarak yeniden kurgulayan eserler üretmiş.

SANAT

YGüncel Kızlar (1977)
Güncel Kızlar (1977)

Vintage sarısı, yalnızca çözülmüş meselelere, başarıyla alınmış haklara mı değer?

Bir de bunlar var

Bari Yeşil Işıklar Çıkmasaydı
Echo ve Narcissus’un İkinci Hikayesi
Savulun “Jinler” Geliyor

Pin It on Pinterest