Kadınları kendi bedenleri, üreme sistemleri, cinsel sağlıkları ve doğum kontrol yöntemleri hakkında bilgilendirmek suretiyle güçlendirmek ve kürtajın yasadışı olması nedeniyle merdiven altı yöntemlerle hayatlarını riske atmak zorunda bırakılan kadınları güvenli mecralara yönlendirmek amacıyla kurulmuş bir servis Jane.

KÜLTÜR

Yeraltı Kürtaj Servisi Jane: Kendi Kaderini Tayin Eden Sıradan Kadınların Gücü

 

 

Kadınların bedenleri medya eliyle, siyasal ve toplumsal baskılarla nesneleştirilerek kadınları içine hapseden kafeslere dönüştürülüyor. Bir kadının nasıl görünmesi, nasıl davranması gerektiğini görselliğin gücüyle beyinlerimize kazıyıp ideal kadın bedeni imgelerini bombardıman gibi üstümüze salarak bizleri dışarıdan dönüştürmeyi misyon edinmiş medyanın telkin ettiği bu kadın (bedeni) algısı daima erişilebilir uzaklıkta görünen ama asla erişilemeyen bir ideal. Bitmek bilmeyen bir tüketme ve kendiyle mücadele davranışıyla “ideal kadın” daima bir diyet, bir spor salonu üyeliği, bir alışveriş ve yeni dönemin trendi olan bir plastik cerrahi müdahale kadar uzağımızda olsa da, mükemmeliğe doğru atılan her adım yeni bir kusuru ve beraberinde, ulaşılması gereken yeni bir kusursuzluğu ortaya çıkarıyor, her tüketim bir sonrakini güdülüyor ve döngü böyle devam ediyor. Kadınlara “kendini sev” başlığıyla dayatılan bu sonsuz tüketme davranışı aslında sonsuz bir kendinden nefret etme ve kusur arama halini normalleştiriyor, sıradanlaştırıyor.

 

 

Medya destekli tüketim düzeninin yarattığı nesneleşme yasalarla da garanti altına alınıyor elbette. Yasalar da bizleri kendi bedenlerimiz üstünde söz hakkı olmayan pasif objelere ya da hukuki tabirle süjelere indirgiyor. Kadın cinselliği patriyarkal liderlerin ağzında iktidarlarını güçlendiren bir manipülasyon aracı olarak her ülkede farklı iktidar söylemlerinin değişmez bir parçası olmaya devam ediyor, kadın bedeni üreme ve türü sürdürme görevine ingirgenmiş kuluçka makineleriyle bir tutuluyor. Kadınlar olarak cinselliğimiz ve üreme sağlığı haklarımız üzerindeki denetimimizin elde bir sayılamayacağını, feminist kolektiflerin dünyanın her yerinde uğraşlar sonucu edindiği bu kazanımların ideolojik manipülasyona açık, dolayısıyla süreğen bir mücadelenin konusu olduğunu gördük, görüyoruz. Bunun en net örneklerinden birini, Amerika’da 1973 yılında kürtajın yasal olarak serbest kalmasını sağlayan Roe/Wade davasında verilen hükmün 24 Haziran 2022 tarihinde geçersiz kılınmasıyla gördük. Amerikalı kadınların 1960’lı yılların tamamına yayılan, büyük mücadeleler sonucu edindikleri üreme sağlığı hakları böylece ellerinden alınmış oldu. Bu elbette bir anda değil, zamana yayılmış bir şekilde uygulanan, kürtajı maddi imkânları yetersiz kesimler için parasal ve fiziksel olarak ulaşılması zor hale getiren değişikliklerin ve bunlara eşlik eden kürtaj karşıtı propagandanın son adımı olarak uygulandı. Amerika’da yaşanan bu gelişmeler ve dünyada her gün yaşanmakta olan niceleri kadınlar için temel hakların ne kadar kökten bir şekilde, ne kadar hızlı değişebileceğinin göstergesi. Bugün bedenlerimiz üstünde sahip olduğumuz ve elde bir saydığımız hakların büyük kısmı bizden önceki jenerasyonların emeklerinin sonucu olan kazanımlarken, ulaşılabilirlikleri ve geçerlilikleri daimi değil.

 

                     

 

Laura Kaplan 2022 yılında Gül Korkmaz çevirisiyle yayınlanan Benim Bedenim: Efsanevi Feminist Yeraltı Kürtaj Servisi Jane’in Hikayesi (The Story of Jane: The Legendary Underground Feminist Abortion Service – 1995) isimli kitabında Jane adlı kürtaj danışma servisinin hikâyesini anlatıyor.* Kendisi de 1971 yılından 1973 yılına kadar Jane’in bir parçası olan yazar kitabında kadınların temel üreme sağlığı hakları üstünde söz sahibi olabilmek için yaşadıklarını anlatırken, servisten destek alan diğer kadınların yanısıra serviste gönüllü çalışan kadınların ve ailelerinin kolektif anılarından yola çıkıyor. Kaplan ’60’ların sonunda İkinci Dalga Feminizm ile ivme kazanan kadın hakları hareketinin yaygılaşan etkilerini betimlerken, bir yandan da bu dönemde kadınların kendi üreme sağlığı hakları üstündeki güçsüzlüklerinden, üreme sistemleri ve cinsellikleriyle ilgili tıbbi bilgiye erişememelerinden kaynaklanan bilgisizliklerinin yol açtığı, hayatlarını doğrudan etkileyen ciddi sonuçları netlikle resmediyor. Bu sonuçlar kimi zaman adı kulaktan kulağa yayılan tehlikeli ilaçların kullanımdan doğan sağlık sorunlarıyken, kimi zaman kadınların hayatını kökünden değiştiren bir kararın ağırlığı olarak gösteriyor kendini. “Mesele yalnızca kürtaj değil, kadınların kendi kaderlerini belirleme haklarının tehlikede olması.[1]

 

Kadınları kendi bedenleri, üreme sistemleri, cinsel sağlıkları ve doğum kontrol yöntemleri hakkında bilgilendirmek suretiyle güçlendirmek ve kürtajın yasadışı olması nedeniyle merdiven altı yöntemlerle hayatlarını riske atmak zorunda bırakılan, korku içindeki kadınları daha güvenli mecralara yönlendirmek amacıyla kurulmuş, kâr amacı gütmeyen bir servis Jane. Amaçlarının kadınlara kendi bedenleri üstündeki güçlerini geri vermek, onları kendi bedenleri üstünde karar alıcı pozisyonuna taşıyarak güçlendirmek ve kadın özgürleşmesine kürtaj gibi somut ve canalıcı bir mesele üstünden katkı sağlamak olduğunu söylüyorlar. Kaplan kitabı yazma amaçlarından birinin de, Jane gönüllülerinin Amazon savaşçıları ya da süper kahramanlar gibi resmedilmesini önlemek olduğunun özellikle altını çiziyor: “Biz sıradan kadınlardık; ev kadınları, öğrenciler ve genç radikallerden oluşan küçük bir gruptuk.”[2] Jane’de görev alan kadınlar, toplumun sorunlarının büyük kısmının güç eşitsizliğinden kaynaklandığını farkederek, kadınların bu bedensel deneyimden hareketle güçlerinin farkına varmasını sağlamayı görev edinmişler. Jane’den destek alan kadınlar bunu “yaşadıkları en iyi tıbbi deneyim” olarak tanımlıyor, bir kısmı kendi kürtaj deneyimlerinin ardından Jane’e katılmış veya tanıdıklarını Jane’e yönlendirmiş. Kitap, Jane kod adlı servisin tek kadından başlayarak,gittikçe artan bilgi birikimi, bağlantı ve sorumluluk duygusuyla tam teşekküllü bir sisteme dönüşmesini anlatırken, Amerika’da kürtajın ve kadın haklarının tarihine de ışık tutan sürükleyici bir okuma deneyimi sunuyor.

 

2022 yılında HBO’da yayınlanan The Janes isimli belgesel ve yine bu yıl Kasım ayında gösterime giren Call Jane (Jane’i Ara) isimli bağımsız film de Jane’in hikâyesini ele alıyor. The Janes (Jane’ler) serviste yer alan kadınların ağzından, kitapta olduğu gibi kronolojik sırayla Jane’in gerçek hikâyesini fotoğraflar ve belgeler eşliğinde anlatıyor. Belgesel bu haliyle kitabı neredeyse mükemmele yakın bir şekilde filmleştiriyor. Kitaba sadakatinin yanısıra The Janes kitabın bir ortam olarak doğası gereği yapamadığı önemli birkaç şeyi başarıyor; kitapta okuduğumuz kadınları tüm yalınlığıyla göz önüne sererken onların gerçekten de birer süper kahraman olmadığını bize gösteriyor, hepsine kendi deneyimini kendi sesinden anlatma fırsatı sunuyor ve en önemlisi de Jane’in mesajından uzaklaşmadan, ve kitabın aksine Jane’in iç dinamiklerinde kaybolmadan hikâyeyi özlü bir şekilde izleyiciyle buluşturuyor. Öğretici ve ilham veren bir belgesel olarak The Janes kitabın içten tonunu etkileyici bir şekilde sürdürüyor.

 

Call Jane (2022) filminin afişi

 

Elizabeth Banks ve Sigourney Weaver’ın başrollerinde yer aldığı Call Jane ise aynı hikâyeyi bu kez kurgusal bir film olarak aktarıyor. Jane’in hikâyesini hayali karakterler vasıtasıyla bir hayli basitleştirerek ve servisin bazı temel değerlerine ihanet ederek anlatıyor. Kitapta ve belgeselde Jane’in kolektif bir proje olduğunu ve kadınların ortak bir sorumluluk duygusuyla hareket eden sıradan kadınlar olduğunu net bir şekilde görmek mümkünken, film başlangıçta sıradan bir kadın olan Elizabeth Banks’in canlandırdığı Joy adlı karakterin adeta gerçekdışı bir şekilde tüm işi tek başına üstlenerek bir nevi süper kahramana dönüşmesini resmediyor. Tabii bu esnada Jane’in üstlendiği en önemli rol olarak, kadınları bilgilendirme yoluyla güçlendirme işlevi de ikinci plana atılıp silikleşiyor.

 

Kitabın, belgeselin ve filmin bize gösterdiği en önemli şey ise kadınların temel haklarının halen tartışmaya açık olduğu günümüzde, kitabın anlattığı olaylardan neredeyse 50 yıl sonra şartların çarpıcı biçimde değişmemiş olduğu. Ancak üçü de bir korku hikâyesinin aksine bir umut hikâyesi anlatıyor bizlere. Kitapta okuyup belgeselde gördüğüm bu kadınlar sokaktaki kadınlardan pek de farklı değiller. Demek ki, diyorum, bugüne kadar elde edilen kazanımları, sıradan kadınların hepimize hayat veren hergünkü çabalarına borçluyuz. Bu da demektir ki bundan sonra da günü gününe hayatı işlemeye devam edecek, birbirine destek olup nefes alınacak alanlar yaratacak olan bizleriz, yani sıradan kadınlar.

 

 

*Jane Kolektifi, diğer adıyla Kadın Özgürleşmesi Kürtaj Rehberlik Servisi, Chicago Kadın Özgürleşmesi Birliği bünyesinde 1969’da Illinois’de kurulan ve 1973 yılına kadar kadınlara güvenli kürtaj hizmeti sunan yeraltı servisidir.

 

Ana görsel: The Janes (2022) belgesel afişi ve 1972 Mayıs’ında Chicago Polisi tarafından tutuklanan Jane Kolektifi üyeleri

 

Kaynaklar

[1] Laura Kaplan, Benim BedenimEfsanevi Feminist Yeraltı Kürtaj Servisi Jane’in Hikayesi, çev. Gül Korkmaz, İstanbul: Minotor Kitap, 2022, s. 29.

[2] A.g.e., s. 12.

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YKafesler Varsa Merdivenler de Var: Kadınlar, Beden Algısı ve İyileşme
Kafesler Varsa Merdivenler de Var: Kadınlar, Beden Algısı ve İyileşme

Kadınlar olarak hepimiz bu işte birlikteyiz diye düşünmeden edemiyorum; dışarıdan gelip içimize süzülen seslere mesafe almalı, bedenlerimizle yapmaya kışkırtıldığımız bu savaşı bitirmeliyiz.

Bir de bunlar var

Din ve Maneviyat Üzerine Düşünceler III: Tasavvuf ve Maneviyat
Ne Yersen, Onun Yediğisin!
Kardeşi Fırfır’ın Anlattıklarında Orhan Veli

Pin It on Pinterest