Başlarda yedim. Erkek arkadaşlarımla yemeğe gittiğimizde bazen onlardan daha çok yedim. Ama bu sanki kadın kimliğimi kaybetmeme sebep oldu.

YAZI

Yemek yemenin dayanılmaz ağırlığı

 

Merhabalar,

 

Şu an kızgınım, mutsuzum, kendimi yağın içinde çok kalmış patates kızartması gibi hissediyorum vıcık vıcık, sanki pantolonumun kenarından yağ fışkırıyor, herkes bana bakıyor, çirkinim. Çünkü dün gece bir porsiyon börek yedim. Zaten benim sorunum bu, her karnım acıktığında yemek yemem. Canım börek mi istiyor hop mideye, çikolata mı istiyor gecenin kaçı olursa olsun yerim. Sonrasında da inanılmaz bir pişmanlık. Çocukluğumdan beri yemek yemeği çok severim. Hayatımda kendimi bu konuda hiç kısıtlamadım. Lisede ailemin yanındayken kimse de bir şey demezdi. Modern bir kadının sahip olması gerektiği özelliklerin farkında bile değildi annem. Köyde yetişmişti. O da yerdi. Yemek yeme özgürlüğüm sonsuzdu. Aslında özgürlük olduğunu kaybedince anladım.

 

Her şey üniversiteye gelince değişti. Başlarda yedim. Erkek arkadaşlarımla yemeğe gittiğimizde bazen onlardan daha çok yedim. Ama bu sanki kadın kimliğimi kaybetmeme sebep oldu. Onların gözünde erkek gibiydim. Güzel olan az yemek yiyen ‘tatlı kızlardı’. Ben erkeksi idim. Arkadaş ortamında erkek kadar yemek yiyebilen, daha doğrusu bir işi erkek kadar yapabildiği için övgü alan kadındım. Ama erkekler beni beğenmiyordu, çünkü ben bir kadının yapmaması gereken bir şey yapıyordum. Canım istediğinde yemek yiyordum. Hem de bir erkek kadar! Sonra yemeği bıraktım. Sevgililerim oldu ve ben onların yanında yemek yiyemedim.  Bu durumun farkına varmam erkek kardeşim tarafından göbeğimin çıktığına dair uyarı almamla başladı; bana bütün genç kızların kendine dikkat ettiğinden ve benim de yemeği artık kesmem gerektiğinden bahsetti. Kendime baktım ve iğrendim. Haklıydı, beni düşünüyordu, güzel olmamı istiyordu. Hem kendisi de çok açık görüşlü bir erkek kardeşti. Daha sonraları beni olduğum gibi kabul ettiğini düşündüğüm sevgilim de bana akşam saat 10’da yemek yediğim için ‘Sen de ne çok yemek yiyorsun’ dedi ve iğrenerek baktı, devamı da geldi zaten.

 

Arkadaşlarımsa fit yaşam konusunda saatlerce vaaz verdi, Ebru Şallı izledim ve Twitter’dan fit kadınları takip ettim. Çünkü kadın dediğin çok yemez, hele erkeğinden çok, asla. Kadın dediğinin pantolon giyince kenardan etlerinin fışkırmaması lazım. Hele selülitleri olan bir kadın yazın kesinlikle kısa şort giymemeli. Bu algının sadece erkeklerde değil bazı kadınlarda da bulunması beni daha çok üzdü. Zayıf ve fit kadınlar, yemek yiyen, bu yüzden ayıplanması gereken kadınlara acınası gözlerle baktılar. Spora vakit ayırdıkları için onlar kendilerini seven, vücuduna iyi davranan özgüvenli insanlardı. Her istediğini yememe konusunda dirayetli oluşlarını, koca popolu, selülitli, basenli kadınları aşağılayarak kutladılar.

 

Daha sonra okuldaki erkekler, Avrupa’daki kadınlar her gün düzenli spor yapıyormuş çok fitlermiş, dediler. Türk kızı ise kendine hiç dikkat etmiyormuş. Kezbanmış Türk kızı. Ben de kezban Türk kızı olmadığım için kendimi spora verdim. Çünkü ben beğenilmek istiyordum. Ben o kezban Türk kızı olmak istemiyordum. Ama olmadı. Yine erkekler tarafından spor yaptıktan sonra protein tozu içmem gerektiği konusunda uyarıldım. İçmeyip börekleri mideye indirdiğim sırada ise vücudumun spordan sonra proteinleri yaktığını üstüne bir de yağlı şeyler yediğim için onların yağ olarak depolanacağını anlattıkları uzun bir fit yaşam muhabbetine maruz kaldım. Dayanamadım sinirlendim ve patladım. Kezban oldum. Pis feminist oldum. Yanımda hayatında 50 kilonun üstüne çıkmamış fit kadın arkadaşım ‘ben olsam öyle tepki vermezdim’ dedi.  O benim yerimde olsa tepki bile vermezmiş. Abarttığımı ima etti. Zayıf ve güzel olduğu için kilolu kadını eleştirme hakkına sahip olduğunu düşünen kadınların dünyasında bu tür şeyler arkadaşlarına imayla söyleniyordu.

 

Hayatı boyunca göbeğine, basenlerine, yemesine içmesine tek kelime laf edilmeyen, fit olduğu için gurur duyan, ‘ya ben kilo almak istiyorum ama alamıyorum, siz nasıl alıyorsunuz’ deyip günü bir çorbayla geçiren arkadaşım bana bunu dedi. Kendimi yine bok gibi hissettim; kesin ben abartıyordum.  Benim de günde bir çorbaya tamah etmem lazımdı. Yaşadığımız zaman ve koşullar fit olmayı gerektiriyordu. Onlar bunun farkındaydılar. Bu yüzden onlar boğazlarını tutarken benim yemek yemem olmazdı. Ayrıca onlar benim arkadaşımdı: ‘Biz senin iyiliğini düşünüyoruz. Canım, sakın alınma.’ Sustum. Ben kendi vücuduma bayılıyorum diyemedim. Kadınlar zayıf olmak, fit olmak zorunda değil diyemedim.

 

Birazdan spora gideceğim. 3 aylık 300 lira. Spor yaparken Victoria’s Secret izleyeceğim. Miranda Kerr’in vücudundan istiyorum. O zaman ben de istediğim her şeyi giyebileceğim. Özgüvenim gelecek. Erkekler beni beğenecek ve istediğim bir çok şeyi elde edebileceğim. Hatta çalışma hayatında daha rahat edeceğim çünkü vücuduna dikkat eden kadınlar her zaman iş hayatında gözde olurlar. Hatta işe alımda bile güzel, bakımlı kadınların şansı daha yüksek oluyormuş. Bütün bunlar beni çok gaza getiriyor. Spor yapmak güzel. Kendimi iyi hissettiriyor. Bir haftada bir buçuk kilo almışım onu yakmam lazım. Sonrasında saunaya girip toksinlerimi atacağım. Akşam 6’dan sonra yemek yememek için kendi kendime söz vereceğim. Çok sevdiğim çikolataları yememek için kendimi tutacağım. En önemlisi de fit erkeklerin ve kadınların yanında hep yarım porsiyon sipariş edeceğim.

 

 

Ana görsel: Wayne Thiebaud

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Haftalık Pinterest Panonuz: Evde
Gündem: Kobanê
Fatih Vitrinleri ya da “Fatih is on Fire”

Pin It on Pinterest