Eski şaşaalı günlerine bir türlü dönemeyen imparatorluklar, hakimiyet altında özgüvenini kaybeden uluslar, antik metin yiyen karıncalar, kültür fizik ve modern yoga

KÜLTÜR

TARİH

Vücut Geliştirme, Ulus Geliştirme ve Yoga

Century of the Self belgeselini yapan adam olarak adını duymuş olabileceğiniz Adam Curtis’in bir blogu var. Geçen sene Britanya’nın Osmanlı dönemi sonrası Irak’ta oldurmaya çalıştığı fanteziyi, 19. yüzyılın sonunda patlayan kültür fizik çılgınlığını ve modern yoganın doğuşunu paralel olarak anlattığı “Vücut Geliştirme ve Ulus Geliştirme” başlıklı çok ilginç bir yazı yayınladı. Türkiye’nin yakın tarihi ile, yazıda anlatıldığı şekliyle hem Britanya İmparatorluğu’nun son demleri hem Hindistan’ın bağımsızlık hareketi arasında benzerlikler bulmak çok mümkün; bir de hiç yoga yaparken “şimdi bu hareketler binlerce yıldır yapılıyor öyle mi” diye merak ettiyseniz (ben etmiştim mesela) (ve kısa cevap: hayır) yazı daha da eğlenceli. Daha fazla çene çalmayayım. Curtis’in modern yoganın doğuşunu anlattığı kısmın çevirisi biraz da kısaltılmış olarak aşağıda:

 

19. yüzyılın sonunda Britanya’yı fanatik bir fitness manyaklığı kasıp kavuruyordu. Milyonlarca erkek ve kadın jimnastiğe, vücut geliştirmeye ve çeşitli beden egzersizlerine başlamıştı. Böyle bir şey daha önce hiç yaşanmamıştı, adına Kültür Fizik deniyordu.

 

kulturfizik

 

Söz konusu çılgınlığın neredeyse dinsel bir ciddiyeti vardı, zira taraftarları bunun Britanya ulusunu (ve imparatorluğunu) yıkılmaktan kurtarmanın tek yolu olduğunu söylüyordu. Artan şehirleşme, gecekondular ve dev fabrikaları ile 1890’ların modern dünyasının milyonları “fiziksel yozlaşmaya” götürdüğü şeklinde kuvvetli bir inanç yatmaktaydı arkasında.

 

Bu korku en başta Britanya’nın devlet okullarını kontrol eden elit grubu sarmıştı. Matthew Arnold “pis acelesi” ve “parçalanmış hedefleri” ile “modern hayat denen tuhaf hastalığa” karşı uyarıyordu. Sanayi ve modern dünya gelip her şeyi bozmadan önce varolduğu hayal edilen bir çeşit kahramanvari insanı yeniden yaratmayı amaçlayan “Kaslı Hristiyanlık” hareketi de buradan çıkmıştı.

 

kulturfizik5

 

Fikir, imparatorluğu yönetecek genç erkeklerde fiziksel ve ahlaki mükemmeliği yeniden sağlama amacına dayanıyordu. Ve adına Spor Salonu denen yeni mekanlarda çokça egzersiz yapmayı gerektiriyordu. Gecekonduların da insanları fiziksel yozlaşmaya götürdüğünden emin liberal reformcular, işçi sınıflar için endişelenmeye başladı. Böylece daha da fazla insan egzersiz yapmaya ikna edildi.

 

kulturfizik4

 

Derken biri ortaya çıktı ve tüm bunları birleştirip kitlesel bir harekete dönüştürdü. Bu kişi Eugen Sandow idi.

 

sandow

Leopar slipimle hayatı göğüslemeye HAZIRIM!

 

Sandow Prusya’dan geliyordu, kariyerine varyete ve sirk göstericisi olarak başlamıştı. 1890’ların sonunda ise adını “vücut geliştirme” koyduğu bir şey icat etti. İcadı Avrupa ve Amerika’da sansasyon yarattı. Sandow, Britanya’ya musallat olan yozlaşmayı durduracak Kültür Fizik seferinin bir lideri olarak görüldüğünden muazzam bir ün kazandı.

 

Sandow’u aksiyon halinde gösteren Thomas Edison’un çektiği bir film:

 

 

Sandow mükemmel vücudu inşa etmenin, erkeksi bir fiziksel mükemmelliğin varolduğu sanayi öncesi çağlarla yeniden bağlantı kurmanın bir yolu olduğunu söylüyordu. Halkla ilişkiler konusunda çok iyiydi; babasıyla eski Yunan ve Roma heykellerini görmeye gittiği bir İtalya seyahati hikayesi vardı. Babasına sormuştu, artık böyle erkekler neden yoktu?

 

Babası şöyle cevap veriyordu, o zamanlarda “medeniyet”in tehlikeli ve yumuşatıcı etkileri, güçlü olanın hayatta kalması kuralını henüz bozmamıştı. Anlattığına göre Sandow işte o an karar vermişti kendisini ve dünyayı “güçsüzlüğün lekesinden” kurtarmaya.

 

Ve şuna benzemek için vücudu “inşa etmek” gerektiğine:

 

sandow-incir

 

1905 yılında Sandow “İmparatorluk ve Kas Yarışması”nı başlattı ve dünya turuna çıktı. Britanya hakimiyeti altındaki Hindistan’a vardığında olay yarattı, binlerce insan onu dev çadırında görmeye geldi.

 

sandow-gospelofstrength

 

Sandow’un Hindistan’a geldiği günlerde ülkede tansiyon yükselmekteydi. Britanya hakimiyetine karşı protestolar artıyordu ve Sandow’un kutsal güçlülük öğretisi artık başka bir ideolojiyle harmanlanmaktaydı – Hint milliyetçiliği. Sonraki yirmi yılda, Britanya’nın Hindistan üzerindeki gücü azaldıkça, Sandow’un ülkeye getirdiği fitness kültürü tuhaf bir mutasyon geçirip Britanya hakimiyetine karşı bir mücadele yolu olarak tekrar ortaya çıkacaktı. Ve daha da mutasyona uğrayarak günümüzde adına Power Yoga denen şeye dönüşecekti.

 

1920’li yılların sonuna doğru fitness çılgınlığı Hindistan’a da yayılmıştı. Hint toplumuna tamamen yeni bu hareketin başında Profesör K.V. Iyer adında bir vücut geliştirmeci ve jimnastikçi vardı. Eugen Sandow gibi ve onun batılı fikirlerinden ilhamla, egzersizi hem fiziksel hem ahlaki bir göreve dönüştürmüştü.

 

iyer-gucsuzluk

 

Güçsüzlük Günahtır, Hastalık Ölümdür

 

Iyer alçak gönüllülükle kendisinin Tanrıların kıskandığı bir vücuda sahip olduğunu söylüyordu. Kendisine verdiği unvan “Hindistan’ın en kusursuzca gelişmiş erkeği” idi.

 

Iyer’in güçlü vücut vizyonunu pek çok Hintli’ye çekici kılan yalnızca fiziksel boyutu değildi. Bu aynı zamanda Britanya hakimiyetine karşı nefreti ve yükselen milliyetçiliği ifade etmenin de bir yoluydu. Hint milliyetçileri sömürgeci efendilerinin tüm Hintlileri güçsüz ve yoz bir halk olarak gördüklerinin son derece farkındaydı, Baden Powell’in onlar için kullandığı ünlü sözcük “çelimsiz” idi. Güçlü bir vücut, bu fikre karşı gelmenin dramatik ve bedensel bir yoluydu.

 

iyer-incir

 

K.V. Iyer paradoksun farkındaydı – Hintliler Avrupalı sömürgecilerine karşı gelmek için Avrupa’dan ithal fiziksel egzersiz fikrini kullanıyordu. 1920’lerin sonunda Iyer batı temelli vücut geliştirme teorilerini alıp Yoga’nın spiritüel fikirleri ile birleştirdi. Amaç, kökleri Hindistan’ın antik geçmişine dayanan, Iyer’in en yakın ortaklarından birinin deyişiyle “Bir Kültür Fizik Dini” yaratmaktı. Adına “Yogasal Kültür Fizik Ekolü” dediler.

 

Yüzyıllar boyunca yapılan geleneksel Yoga’yla çok az ilgisi bulunan yepyeni bir şeydi bu. Ve fakat şu an Avrupa ve Amerika’da yapılan Yoga’nın neredeyse tamamının kökü bu ekole dayanmaktadır.

 

Batıda Yoga’yı binlerce yıllık bir geçmişe sahip özel bir antikite olarak sunan “Yoga Köktencileri” için bu görüş elbette küfür gibi. Ama yakın zamanda Mark Singleton adlı bir Yoga hocası ve akademisyen bu köktencilere doğrudan meydan okuyan büyüleyici ve sürükleyici bir kitap yazdı. Kitabın adı Yoga Vücudu.

 

Singleton 1920 ve 1930’ların Hindistan’ına giderek modern Yoga’nın çağdaş ve siyasi bir akım olan Hint milliyetçiliği ile batıda doğan jimnastik fikirlerinden inşa edilişini detaylı olarak anlatıyor. Geleneksel Yoga’da çok az poz olduğu gerçeğine, var olan pozların da oturmalı meditasyon pozlarının varyasyonları olduğuna dikkat çekiyor. Yoganın yüzlerce yıl boyunca fiziksel fitness ile değil, bir meditasyon sistemi olmakla ve felsefi sorularla ilgilendiğini söylüyor.

 

BBC’den 1957 tarihli görüntüler – bağımsız Hindistan’ın yeni lideri Pandit Nehru’ya bu yeni fiziksel yoga gösterilirken:

 

yoga-57 yoga-57- pandit-nehru

 

 

Singleton mükemmel bir detektiflikle bu yeni tür Yoga için 1930’larda nasıl bir uydurma spiritüel tarih yaratıldığını da gösteriyor – ki batıya kadim ve mistik bir şey olarak geri pazarlanmasını sağlayan da bu uydurma tarih.

 

Hepsi Mysore şehrindeki Jaganmohan sarayında olup bitiyor. Mihrace tam bir fitness manyağı, sarayına bir spor salonu yaptırıp burada vücut geliştirme öğretmesi için K.V. Iyer’i çağırıyor. Singleton’ın kanıtladığı üzere yan salonda ise ismi duyulmamış T. Krishnamacharya adında bir yoga hocası var. T. Krishnamacharya Iyer’in icat ettiği yogasal kültür fiziği alıp daha ileriye götürüyor.

 

Batıda bu kadar ilgi görmesinin sebebi ise Krishnamacharya’nın bu sistemin beş bin yıllık bir geçmişe sahip olduğunu ve Yoga Kurunta adında antik bir metne dayandığını iddia etmesi. Anlattığına göre Krishnamacharya bu metni ilk kez Tibet’in dağlarında bir guru tarafından eğitilirken duyuyor. Tibet’ten geri döndüğünde, beş bin yıllık bu metnin bir nüshasını Kalküta’nın bir kütüphanesinde “keşfediyor” ve el yazısıyla kendisine bir kopya çıkarıyor.

 

Garip bir şekilde orjinal nüshayı şimdiye kadar gören yok. Müritleri nüshayı görmek istediğinde Krishnamacharya onlara metni maalesef karıncaların yediğini söylüyor.

 

Singleton, gerçek ilhamın büyük ihtimalle yan salondaki jimnastik egzersizlerinden ve vücut geliştirmecilerin eğilip bükülmelerinden geldiğini ortaya koyuyor.

 

Yoga’nın tarihi, en az pozisyonları kadar eğik büğük ve dolambaçlı. Arkasındaki fikirlerin çoğu Britanya İmparatorluğu’nu yönetenlerin akıllarını ve bedenlerini yeniden canlandırma teşebbüslerinden doğma. Bu fikirler daha sonra Hindistan’a yayılıp Britanya’nın hakimiyetini tehdit eden milliyetçi bir hareketin parçası haline geliyor. Sonra da imparatorluk-sonrası nostaljik bir nesle bir amaç ve anlam sunan mistisizm formunda batıya geri satılıyor.

 

Günümüzde ise yoga yine şekil değiştirdi. Kendisine bağlanan new-age mistisizminin çoğunu kaybetti. İnsanların kendilerini her gün daha güçsüz hissettiği bu aşırı bireyselcilik çağında, insan vücudu bireylerin kontrol edebildiklerini hissettiği yegane alan haline geldi. Adı Bireyin İmparatorluğu, Yoga da imparatorluğun yönetim biçimi oldu.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YSalacak’ta İki Kız
Salacak’ta İki Kız

"Bilinmeyen" fotoğrafçı kimdi? Bu fotoğraf kaç senesinde çekildi?

KÜLTÜR

YBunca Zaman Arkadaş Olabilir Miydik Yani?
Bunca Zaman Arkadaş Olabilir Miydik Yani?

Ryan Murphy'nin yeni dizisi "Feud: Bette and Joan" üzerine

Bir de bunlar var

Biz Bu Saçlara Nasıl Bakacağız?
Neandria: Peki O Meşhur “Taşra”da Kadınlar ve Gençler Ne Yapıyor?
Al Barbi Bal Barbi, Yanakları Gül Barbi

Pin It on Pinterest