Bekâretin kanıtı yalnızca himen denilen küçücük bir doku parçası mı? Bekâret hakkında bildiğimiz her şey yanlış.

TARİH

Ve Andreas Vesalius Bekâreti Keşfeder

“Bekâret dediğiniz bu ilah

 Ne gözle görülür bir nitelik,

Ne de tabi başka bir harici duyuya.

 Ne bir yeri var ne de yurdu,

 Ne çıkar topraktan ya da kutsal bir kalıptan,

 Ne de girebilir bir şekle.

Varlığı olmayan şey için övünme;

 Hiç olmayan şeyler asla yitirilmezler.”

Christopher Marlowe, Hero ile Leandros (1598)

 

 

1544 senesinde Andreas Vesalius, dünya tarihinde çok konuşulacak bir keşfe imza attı: “himen”i keşfetti. Bu konuda iki yüz yıldır süren tartışmalara son vererek tıp literatürüne kesin olarak geçmesini sağladı. Himen, hani bekâret kontrolünde aranan, pek çokları için evlenmeden evvel zarar görmeden orada duruyor olması beklenen zar. Tarihçi Hanne Blank[1]: “Bekâretin kanıtı yalnızca himen denilen küçücük bir doku parçası mı? Bekâret hakkında bildiğimiz her şey yanlış.” (2014:39) diyerek Bekâretin “El Değmemiş” Tarihikitabında, bekâret hakkında bilinen ve bilinmeyen yanlışların ve doğruların tarihini yazar.

 

Bekâret, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “tazelik, doğallık, kızlık, saflık, temizlik” olarak tanımlanır. “Bakire” sözcüğünün karşılığı da, “cinsel ilişkide bulunmamış” (dişi), kızoğlan, kızoğlankız”dır. Günlük dilde bekâret yerine daha çok kullanılan “kızlık” sözcüğünün anlamına baktığımızda ise, “cinsel ilişkide bulunmamış bayanın durumu, bir kadının evlenmeden önceki yaşantısıyla ilgili” tanımları vardır. Aynı zamanda “cinsel ilişkide bulunmamış kızların döl yolunu kısmen kapayan zar, himen” şeklinde tanımlanmıştır. [2]

 

Bekâret baskısı bugün kadınların hayatlarında, büyük bir kurallar duvarı oluşturur. Kavram erkekler için de geçerli olduğu halde çoğunlukla kadın cinselliği ile beraber anılır. Sözlük tanımları da bu durumu açıkça ortaya koyuyor. Toplumsal anlamda bakire olmak “saflık” “temiz olma” “el değmemiş” “değerli” anlamları taşıyor.[3] “Temiz”liğin sembolü olan bu değerli şeyin kaybedilmesi veya kirlenmesi toplumsal kargaşa yaratabilecek kadar güçlü bir olaya ve duruma işaret eder.

 

Sissa’ın 1990’da kaleme aldığı Greek Virginity [Yunan Bekâreti] adlı incelemesinde, Atinalı bir hükümdarın kızının “mahvedildiğini” öğrenmesi üzerine onu açlıktan gözü dönmüş bir ata yem ettiğinden söz eder. Kızların bekâretini kaybetmesi, utanç verici aynı zamanda babaya karşı işlenmiş bir suçtur. (2014, 199) Ancak bekâretin fizyolojik belirteci olduğu düşünülen zarın, yani himenin varlığından 16. yüzyıla kadar söz etmemiz mümkün değil. Bekâret, toplumlarda her zaman aynı amaçlara hizmet etmemiş, aynı şekilde algılanmamış, hatta cinsellik, cinsel aktivite, cinsel kimlik üzerine kurulmamış. Batı tarihi boyunca, hukuktan dine, tıptan sanata çeşitli bekâret tanımları zaman içinde değişmiş. Hıristiyanlık öncesi Yunan yazılarında bekâret kavramı: sahip olunan nesne (lambanein), saygı gösterilmesi gereken değer (terein), çözülmesi gereken bir şey (lyein) olarak tanımlanır. (2014, 50) 13.yüzyıl teolog ve filozof Thomas Aquinas bekâreti, ölçülü olmanın getirdiği erdemlilik ve “iffet” damgasını taşıyan davranışlar olarak değerlendirir. Aquinas 4. yüzyılda yazdığı De civitate De [Tanrı’nın Şehri] adlı eserinde, tecavüze uğramanın bekâret kaybına yol açmadığını, kişinin buna bütün kalbi ve ruhuyla istediğini savunur. (2014, 47) 13. yüzyıl yaşamış bir bilimci ve filozof olan Albertus Magnus’a göre bekâret, doğuştan gelen bir özellik ve kesinlikle ilk bakışta anlaşılabilecek bir şey değil. (2014, 47) Üç yüz yıl sonra, 16. yüzyıl yazarı Thomas Bentley’in 1582’de yazdığı, The Monumnet of Matrones, conteining seven severall Laumps of Virginitie [Bekâreti İnceleyen Yedi Ciltlik Kadınlara Ait Eser]kitabında bekâreti: “ağırbaşlılık, sessizlik, utangaçlık ve hem bedenin hem aklın iffetli olması” şeklinde yazar.(2014, 48) Bu tarihsel dönüşüm içinde, bekâret kavramı değişip dönüşürken himenin keşfi elbette büyük bir dönüm noktasıydı.

 

Peki, “kızlık zarının” keşfi nasıl gerçekleşti? 1544 yılında anatomi uzmanı Andreas Vesalius kadavra incelemeleri sırasında himeni tespit etti. O yılın başlarında İtalya’nın Pisa şehrinde, bilimsel amaçlara hizmet ettiği inancıyla Vesalius bakire olduklarını düşündüğü iki kadın üzerinde kadavra incelemeleri yürütür. Araştırmanın sonuçları 1546’ya kadar yayınlanmaz. Vesalius’un kadavralarını incelediği kadınların isimleri ve yaşamları hakkında çok az şey biliniyor. Kadınlardan bir tanesi akciğer iltihaplanmasından ölmüş orta yaşlı bir rahibedir. “Himen testi” yaptığı ikinci kadın ise on yedi yaşında ve kamburdur. Kadın hayattayken kamburluğundan ötürü onu hiç kimsenin istemeyeceğine inanarak bakire olduğunu düşünmüştür. Kambur kızın bedeni, Pisa’nın ortaçağda kullanılan mezarlığından çalınmıştır. (2014, 105) Vesalius şöyle yazar:

 

“Kızı büyük olasılıkla hiç kimse istemeyeceği için kızın bakire olduğunu tahmin ederek rahmini inceledim. Bu kızda da, en az otuz altı yaşında olan ve yumurtalıkları, kullanılmayan bütün organları olduğu gibi küçük rahibede de himen olduğunu gördüm.” (2014, 106)

 

Vesalius, yetenekli bir anatomi ressamı olmasına rağmen himeni hiç çizmemiş. Son derece kapsamlı ve bilimsel insan bedeni çizimlerine himeni dâhil etmemesi, bunun kasıtlı olduğu ihtimalini kuvvetlendirse de (2014, 107) nedenini bilemiyoruz.

 

Dönemin ünlü doktorları, yazarları, araştırmacıları Vesalius’un himeni bulduğunu gösterdiği kaynaklara saldırırlar. Ebelik üzerine incelemeler yapmış olan Severin Pineau’nun De virginitatis et corruptionisvirginum [Bekâret ve Bozulmuş Bekâretin İşaretleri Üzerine] başlıklı 1597’de çıkan kitabı, bekâretin tıp açısından tartışıldığı önemli bir eserdir. Kitapta himenin boyutları, işlevi ve anatomik yapısı aynı zamanda bozulmuş bakirelerin nasıl saptanacağına dair çalışmalar yer alır. Pineau’nın çalışmaları, tüm çabalarına rağmen kabul görmez. Yazar Marie Loughlin’ın,1997 yılında yayımlanan Hymeneutics: Interpreting Virginity on the Early Modern Stage [Himen Yorumlanması: Modern Zamanın Başlarında Bekâreti Yorumlamak] adlı kitabının ilk bölümünde himen ile ilgili çelişkilerle dolu umutsuz bir arayış” olarak nitelendirir. 16. yüzyılda ebelik üzerine önemli araştırmalar yapan Doktor Helkiah Crooke ise; himenin aslında tek parçalı bir zar olmadığını, “mukoza kabartıları” ve zarlardan oluşan sekiz parçadan meydana geldiğini belirtir. Himenin “lekelenmemiş bekâretin tek güvenilir kanıtı” olduğunu iddia ettikten hemen sonra Helkiah Crooke evde oyun olarak oynanan, bir bekâret testinden söz eder. (2014, 108)

 

“Kadının burnunun ucuyla kafatasının tepesi arasında kalan bölge bir parça iple ölçülür, sonra da ip kadının boynuna dolanır. Kadın bakireyse ipin kadının boynuna tam olarak uyması gerekir ama ip kısa ya da uzun gelirse o zaman kadın bakire değil demektir.” (2014, 109)

 

16.yüzyılın sonlarında askeri ameliyatlar ve doğuştan meydana gelen sakatlıkların araştırılmasına öncülük etmiş olan Fransız Cerrah Ambroise Pare, kadavra incelemeleri yapan yetenekli bir anatomi uzmanıdır. Himene en çok karşı çıkan kişidir. Pare’ye göre himen vajinayı tamamıyla kaplayan bir zardır ve muayene ettiği yetişkinlerde böyle bir zar bulunmaması himenin normalde var olmadığının kanıtıdır. Pare, gözlemlerini şöyle aktarır:

 

“Bazı bakireler ya da kızlarda rahim boynunun ağzında, eski yazarların himen dediği, bir adamla cinsel birleşmeyi engelleyen ve kadının doğurgan olmamasına neden olan ince bir deri ya da zar bulunur. Birçok kişi, sadece sıradan halk değil bilgili doktorlar da, bekâret ya da kızlığın güya bu zardan oluştuğunu düşünür. Paris Hastanesi’nde elimin altında olan üç yaşla on üç yaş arasındaki herkese baktım ama bu zarı hiç kimsede bulamadım”

 

Pare’nın gözlemleri, doğuştan kapalı himenin varlığına işaret eder. 1573’te yazdığı Des monstres et prodiguesadlı kısa incelemede Pare, fazla el ya da ayak parmakları gibi bozuklukların yanında himeni de sayar. Pare’ya göre himen: “bununla doğacak kadar şanssız olan kişiyi sakatlayan ama çok da vahim olmayan bir bedensel biçim bozukluğu örneği” olduğunu söyler. Pare, De la Generation de l’ Homme [İnsanın Meydana Gelmesine İlişkin] adlı eserinde vajina himeni mitinin, adaletin işleyişine engellediğini de şu sözlerle açıklar:

 

“Ebeler, bu zarın yırtılmasına ya da sağlamlığına bakarak, bir bakireyle kızlığı bozulmuş bir kadını birbirinden ayırt edebildiklerini kesinlikle doğrulayacaklardır. Ancak bu ebelerin verdiği raporlar bir süre sonra saf yargıçların hata yapmasına neden olmaktadır çünkü ebelerin bu zar hakkında kesin olarak hiçbir şey söyleyemeyeceği şöyle kanıtlanabilir: Kimisi zarın mahrem yerlerin tam girişinde olduğunu, diğeri rahim boynunun ortasında olduğunu, bir başkası da rahim boynunun içindeki delikte olduğunu söylüyor; kimileri de ilk doğumdan önce bu zarın görülemeyeceğini ya da algılanamayacağını belirtiyor. Ancak bu nadir rastlanan ve doğaya ters düşen hiçbir şey için doğru olabilecek tek şey, bu konuda hiçbir şeyin kesinlik içerisinde söylenemeyeceğidir.” Pare düşüncelerinin tersini savunan kişinin aptalın teki olduğunu söyler. (2014, 109-111)

 

Sonunda Pare ve araştırmacılar savaşı kaybeder ve Vesalius’un “himen” fikri galip gelir. Tıp bilimi varla yok arası, incecik bir zara “himen” adını vererek, doğal işlevi her ne ise o alandan çıkartır ve patriyarkal bir kaygıyı “doğal” addedilenle ahlakı eşitleyerek bir kontrol ve ceza mekanizması olarak çalıştırır. Tıp kurumunun bekâret kavramı ile himeni özdeşleştirmesi bekâretin fiziksel bir varlık kazanmasını sağlarken, bekâretin karşı çıkılamaz, sorgulanamaz, tartışılamaz bir gerçeğe dönüşmesini sağlar. Bu dönüşüm sırasında, himen bekâretin fiziksel kanıtı olarak varlığını gösterir. Böylece bekâret, muayene edilebilen, tamir edilen ve çeşitli operasyonlar geliştirilebilen, bilimsel ve nesnel bir gerçeklik kazanır.  Hem dini hem dindışı hukuk kurallarında da büyük değer verilmeye başlanır. Kişisel düzeyde himen; evlilik kurumunda, ailelerde, toplumda büyük bir önem taşır hale gelir.

 

Araştırmacı Blank bu konuyu en yalın haliyle şöyle özetler:

 “Belki de zaman içinde daha çok araştırma yapıldıkça, bizim şu anda saptayamadığımız bir şeyi saptayabilecek ve bu esrarengiz doku parçasının bazı gizemlerini bize açıklayabilecek becerikli ve şanslı bir anatomi uzmanı, başka bir Vesalius ortaya çıkar. O zamana kadar, “himen” hakkında kesin olarak söyleyebileceğimiz tek şey açık bir kitap olarak durduğudur. “Himen”in varlığı geçmişteki insanlar için nasıl bir bilmeceyse, teşhis koyma konusunda yararlı olup olmadığı da bugün bizim için öyle bir bilmecedir.” (2014, 113)

 

 

[1] Blank, H. Bekâretin “El Değmemiş” Tarihi. Emek Ergün (Çev.). İstanbul. İletişim Yayınları, (2014): sayfa 39

[2]Türkçe Sözlüğü, sayı 404, Ankara, (1982): sayfa304

[3] Türkçe Sözlüğü, sayı 404, Ankara, (1982): sayfa292

 

Ana görsel: “Kadın karın ve pelvik anatomisinin çizimi Vesalius – 1543 tarafından yapılmıştır. Bu, insan yumurtalığını tasvir eden ilk çizim olarak önerilmiştir.”  Kaynak.

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

19. Yüzyıldan Günümüze Delilik: Fatih Artvinli ile söyleşi – 1. Bölüm
19. Yüzyıldan Günümüze Delilik: Fatih Artvinli ile söyleşi – 3. Bölüm
Yıldırım, Yağmur, Şimşek ve Dişi Eşeğin Kulakları

Pin It on Pinterest