Sabah erkenden kalkıp, işten önce gym’ime gittim. Biraz ağırlık çalıştım, sonra biraz barfiks, azıcık da benchpress. Ellerim artık barları tutmaktan nasırlaşıp sertleşmiş bir halde. Kaslarım ise hala her seferinde acıyor, çünkü tekrarları beni her defasında zorlayacak sayıda, son bir bağırışla anca tamamlayabileceğim şekilde ayarlıyorum. Biliyorum bir iki hafta sonra bunları tek parmağımla yapabiliyor olacağım ve kendime yeni ağırlıklar bulacağım.
Çalışmayı tamamlayınca soyunma odasına gittim ve aynada kendime baktım. Kollarım, omuzlarım ve göğüs kaslarım şişmişti. Genelde aynada kendine bakmaktan kaçınan o kişi gitmişti. Bir süre boyunca bu şekilde kalacak olan, yeni ama geçici bedenimi severek izledim.
Birçok kişinin bayağı bulduğu, dahası maşist bulduğu bu spor salonu halini ben seviyorum. Genelde çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu gym müşterilerinin, çalıştırdıkları kas gruplarına bakarak kendilerini ayna karşısında hayranlıkla izledikleri halden bahsediyorum – evet, müzikler ve sürekli ders vermeye çalışan adamlar bazen çok zorlayıcı olabiliyor gerçekten (kulaklık ikisine de kökten çözüm). Gym’de çalıştıktan sonra şişmiş önkollarımı incelediğimde, döndürüp baktığımda, ben de belki de benzer şeyleri hissediyorum: müsküler (kaslı) ve bazen de maskülen görünmeyi seviyorum.
50 kiloyu mu kaldırayım, bunları mı?
Kaslanmanın veya gym’e gitmenin anlamları kimse için sabit değil, herkesin bunları yapma motivasyonu bambaşka. Fakat mevzu beden, daha doğrusu kas ve modifikasyon olunca, hele bu kaslar kadın (ya da sürekli olarak kadın olarak atanmaya çalışılan) kişilerinse bu biriciklikler dışarıdan “bakanlar” tarafından çok kolay yok sayılabiliyor ve kasa zorlama anlamlar yüklenebiliyor. Daha doğrusu kadın kası bir anlamlar çatışmasının savaş mahalli haline geliyor.
Fit ve sağlıklı görünüm olarak belirlenip sabitlenmiş halin ötesine geçip, beklenenden fazla güçlendiğinde ve kaslandığında, kaslanan erkeklere pek de yöneltilmeyen sorulara ve eleştirilere tutulabiliyor insan. “Bu çirkin değil mi, sağlıklı mı, normal mi, çok yapay bir şey değil mi, sen erkek mi olmak istiyorsun, lezbiyen misin, erkekliği yeniden üretiyorsun, ya da tam tersine, feminenliğini abartıyorsun, kendini nesneleştiriyorsun!?” Nefesimi mi düzenleyeyim, bunlara mı cevap yetiştireyim?
Vücut geliştirme: zurnanın zırt dediği yer
Kas’ı ve gym’i konuşuyorsak vücut geliştirmekten kesinlikle bahsetmeliyim. Öncelikle ben bir vücut geliştirmecisi değilim, dağcılık yaptığım için düzenli olarak kuvvet antrenmanı ve bir dereceye kadar da kas yapmam gerekiyor, bu yüzden kas da gym de bir noktaya kadar hayatımın içinde.
Benim için güçlenmek ve antrenman sevdiğim görünüşe ulaşmanın yanında, dünyada, havada uçuşan bir tüy gibi hareket edebilir hale gelmek, kendimi sanki bir pamuğu kaldırıyormuşum gibi kaldırıp, hiçbir çaba sarf etmeden ağaçlara, kayalara, barfikse vb. tırmanabilmem demek. Bazı hareketleri sanki çok kolaymış ve rahatça yapılabilirmiş gibi yapan insanlar, mesela kaya tırmanıcıları, trapezciler, dansçılar, aslında kuvvet antrenmanları da yaptıkları için böyle yerçekimsiz bir yerdeymişler gibi hareket edebiliyorlar.
Vücut geliştirmede ise genel amaç kasları gelişebildikleri kadar geliştirmek, olabildiğince büyüyebilmek ve belli bir ideal postürlere ulaşmak. Bu yüzden kadın vücut geliştirmeciler, “fit ve sağlıklı bir kadın” idealinden çok daha kaslılar. Kadın vücut geliştiricilerin görüntüleri, belki de bu yüzden zurnayı zırtlatıyor. Onları görenler tepkisiz kalamıyor, ucube, yapay, ürkütücü, hormonlu, erkeksi, trans, abartı gibi kelimeleri bir aşağılama anlamı yükleyerek kullanıyor insanlar.
Kas yapan veya vücut geliştiren kadınlar doğal/yapay, erkek/kadın, er/dişi ayrımlarını muğlaklaştırıp bozuyor, bu ikiliklerin uçlarını kaslarıyla büküp bir araya getiriyorlar.
Doğal nedir, nerede bulunur, nerede yetişir?
Mevzu kadınlar ve de translar olunca doğallıkla sınanmak hayatın her alanında karşılaşılan şey. Vücut geliştiren kadınlara da en çok söylenen şey; “doğal değil bu!”. “Beden” dediğimiz şeyin bir parçası, fakat hep cilt altında kalan kısmı olan kaslar, çalışılıp büyütülüp göz önüne çıkınca neden birden yapay-ve hatta iğrenç- sayılıyor? Bu yapaylık yorumlarının devamı genelde şöyle oluyor: “ama alet kullanıyorlar, ama gıda takviyesi, ama steroid, hormon, testosteron…”
Vücut geliştirmeciler, ofiste bilgisayar karşısında oturmaktan sırtı, boynu ve gözleri modifiye olmuş, mouse’a tıklamaktan bileğinin şekli değişmiş bir çalışandan daha fazla yapay değil bence. Sadece artık etrafımızda norm gibi dolaşan o çalışan bedenlere pek uymadıkları için daha göze batar şekilde siborgâne ve modifiye görünüyorlar belki de.
Tıpkı ofiste kullandığımız aletlerin ve yaptığımız şeylerin bedenimize, onun duruşuna, hareket edişine şekil vermesi, ofise mahsus kaslar ve fıtıkların türemesi gibi gym’deki aletler de, o aletleri kullanmadığınızda geliştirmeyeceğiniz, hatta var olduğunun bile farkında olmayacağınız, hatta bazen de gym dışında hiç kullanmadığımız küçük bazı spesifik kasları geliştiriyor. Yani aslında hayatta bedenimizle yaptığımız her şey kadar spor salonu da, alet kullanmak da bu anlamda “doğal” bir şey değil.
Peki sporda steroid ve dolayısıyla testosteron kullanımından bahseden doğallık eleştirileri başka bir yerden de tanıdık gelmiyor mu size de, mesela ilk akla gelen: transfobi? Testosteron içeren steroid kullanımı vücut geliştirme sporunda yaygın olan bir şeyken ve genelde sağlıksızlık ve haksız rekabet üzerinden eleştirilirken, kadın vücut geliştirmecilerin testosteron kullanımı bütün bunlara ek olarak estetik bir yapaylık üzerinden eleştiriliyor. Sonuçta bu doğallık sorusu özellikle mevzu bazı kişiler olduğu zaman- kadınlar ve translar- hop diye ortaya çıkıp, bu kişilere nefret ve tiksintiyle yöneltiliyor.
Vücut geliştiren erkeklere dair de benzer yorumlar yapılsa da, belki de doğallık genelde kadınlar ile eşleştirilen bir şey olduğu için, yapaylık daha bir nefret ile yapıştırılıyor kadınlara. Doğal duruşu- abartısız, münasip ve terbiyeli vurgusunu kaçırmayalım- gülüşü, güzelliği olmayan kadın mı olurmuş?
Bay Bayan Kas
Vücut geliştiricilerin ya da kaslı kadınların muğlaklaştırdığı ve bozduğu bir diğer şey de erkek/kadın, er/dişi ayrımı. Kas cinsiyetlendirilmiş bir şey, yani sanki kas erkeklere ait bir şeyken, kadınlara tek düşen ise sadece fit olmak, yani “sağlıklı” ve “kabul edilebilir düzeyde” olmak ve o göze- ah o göz!- aşırı görünmeyecek kas/yağ oranını aşmamak.
Mesela gitmiş olduğum bazı gym’lerde güçlenmek için ne antrenman yapmam gerektiğini bilsem de, gym sahipleri inatla bu hareketler yerine bana bel çevresindeki yağları eritme hareketlerini önerip duruyordu. (Hayatımda sadece tek bir gym’de benim neye ihtiyacım olduğunu dinleyerek tırmanışa hazırlayan ve beni afişlerdeki Ms. Olympia kadınlarına dönüştürmeye and içmişçesine çalıştıran bir salon sahibi tanıdım.)
Gym’lerdeki muhabbetlerimde anladığım şey şu ki, zayıflamak, yağ eritmek ya da güzel görünmek, karın ya da popo eritmeyi (tek) amaç olarak almayan, kolları bacakları güçlendirmeye çalışan, barfiks çekip benchpress yapan kadınlar pek bir sürpriz oluyor gym gediklileri için.
Müsküler kâbuslar
İşte tam da bu sınırları aştığında, özellikle de vücut geliştiriciler kadar görünür ise kasların, işte o tehdit oluşturduğun, ürkütücü bulunup istenmediğin alana giriyorsun: “eyvah bir kadın daha erkekleşti!” Çünkü en büyük dehşet müskülerlik ile maskülenliğin birbirine yaklaşmasıyla başlıyor. Kaslanan “kadınların” erkeksileşmesi onlar için korkulu bir rüya.
Mesela vücut geliştiren kadınlara dair yapılan yorumlara bakınca, insanların onların erkeğe benzemeleri üzerinden aşağılamaya çalıştıklarını görüyorsunuz. Onları ürkütücü ve iğrenç buluyorlar. Dahası ana akım kadın vücut geliştirme ve fitness kültürü bu yakınlaşmadan dehşete düşerek bu peşin eşleştirmeyi bozmaya and içmiş.
Mesela kadın bodybuilding’in yarışmalarında kadınların kas oranlarını %20 oranında düşürmeleri isteniyor- bahsettiğim gibi vücut geliştirme kas büyütmek demektir-. Daha sonra ise bodybuilding yarışmalardan kaldırılıyor. Yetkili kişiler açıklamalarında imalı bir şekilde kadınların bu işi “abartmış oldukları”, çok kaslı olup kadınlıktan çıktıkları!, hatta manface’e! sahip olmaya başlamalarından bahsediyor.
Vücut geliştirme kategorisi, yarışmalardan kaldırırken, bikini ve fitness gibi kas oranının düşürülmesini ve daha çok “feminenlik” talep eden; kıyafetlerin, topuklu ayakkabıların, makyajın, saçların, yüz ifadesinin ve pozların çok daha önemli kriterler haline geldiği yarışma kategorileri öne çıkarıldı. Yani kurumsal bir çaba ile birilerinin arzuladığı estetik, kadınların kas geliştirme performansının önüne geçirildi.
Sevişilebilir değilsen, bir hiçsin
Kas yapan kadınların, erkekliğe atfedilen kaslılığa geçiş yapmalarının bu şekilde karşılanmasının, kasın böylesine cinsiyetlendirilmesinin belki de temel sebeplerinden biri heteroseksizmin belirlediği çekici kadın normunun dışına çıkmaları. Yani arzulanmayan kadın haline gelmeleri (anaakımdan bahsediyorum tabii). Okuduğum bazı kadın bodybuilder etnografilerinde anlatılan şey bu sporda da kadınlıktan çıkmış=erkeksi=arzulanmayan= lezbiyendir kesin o zaman, düz mantığı çok rahat işleyebiliyor. Vücut geliştirme yarışmalarında başarılı olma yolu ise bunun tam tersini kanıtlamaktan geçiyor: Kadınsıyım, heteroseksüelim ve dolayısıyla arzulanabilirim.
Belli ki kişileri ve bedenleri sadece kadın ya da erkek, arzulanabilir ya da arzulanamaz olarak okuyabilmek için yanıp tutuşan şu toplumu, gym’de şişmiş kaslar allak bullak ediyor. 200 kiloyu sırtlanmış, dağları deviren bir adamı, bir de bay mısın bayan mı onu anlamakla mı uğraştıracaksın yani, yazık değil mi ona? Neyse ki, imdatlarına hemen “feminen cut” yetişiyor ki, bir muğlaklık olmasın ortada.
Feminen kesim
Genelde iyi spor malzemeleri ve kıyafetleri belli normdaki bir erkek fizyolojisi için tasarlanıyor ve çoğu zaman fizyolojime uymuyor. Büyük gelen ayakkabılar, oturmayan pantolon ağları, küçük bedeni olmayan iyi performanslı kıyafetler yerine kadınlar için tasarlanmış şeylere bakıyorum.Tam bir hayal kırıklığı. Kısıtlı olan sadece renk ve model skalası değil, yüksek performans ürünler neredeyse yok. Erkek ürünlerinin üzerinde harika teknik özellikler sıralanmışken, kadın ürünlerinde en başta ya da sadece “feminen cut” özelliği yer alıyor. Ve bu feminen kesim, zaten harika olmayan bu malzemenin performansının önüne geçen, ya orantısızca dar ve hareketi engelleyen ya da lüzumsuzca dökümlü ve eğilince üstünden fırlayıverecek şık ürünler.
Yani feminen kesimin, fizyolojime uyması ve iyi performans sağlaması gerekirken, maalesef belli bir estetiğe uygun görünmesi gerektiği için performansından ödün veriliyor. Yani aslında feminen kesim alacak kişilere deniyor ki, sen eğilip kalkma, terleme, omuzları falan da çok genişletme – yani hafif egzersizden ötesini yapma- sporu, kası abartma.
Velev ki feminen değilim
Geçen gün gym’den kaslarım şişik halde çıktığımda arkadaşım: “dayı gibi yürüyorsun” demişti. Dayı teriminin agresifliğe işaret etmesi dışında, açıkçası dayı gibi göründüğüme sevindim. Müskülerlik ve maskülenlik herkes için illa ve otomatik olarak eşleşen ya da birbirini önceleyen şeyler değil, fakat ben kendim için bu eşleştirmeyi yapmayı seviyorum. Kaslılık ve erkeksilik benim bedenim için bağlantılı şeyler.
İnsanın bedeni ve bedeni ile kurduğu ilişkinin sürekli sorgulanması bir tür şiddet. Devamlı erkek misin, dayı mısın, abartmıyor musun, kadın düşmanı mısın! (maskülenlikten dolayı), lezbiyen misin, trans mısın, obsesif misin, neden doğalına bırakmıyorsun vb. gibi sorular ile sorgulanmak gerçekten sinir bozucu.
Böyle anlarda bedenimin, daha doğrusu şişmiş kas, çıkmış damarlar ve posturümün, bunlara dair anlamlarımın, fantazilerin, elimden alındığını, (toplumsal) cinsiyet normlarının, cinselliğe, arzulara, dair normların ve teftişlerin kol gezdiği bir alanın ortasına atılıverdiğini ve bir elekten geçirilmeye çalışıldığını hissediyorum.
Bu soruların muhatabı olmak istemiyorum. Kaslı olmak, kendi ağırlığımı hiç yokmuş gibi kaldırabilmek beni aşırı mutlu ediyor. Kendimle ve kaslarımla başbaşa kaldığım anlarda, gym’in bütün siborgluğunun, kas yığınlarının, besinlerin, aletlerin arasında ben kendi bedenime, şişmiş, genişlemiş kaslara ve bence erkeksileşmiş postürüne hayranlıkla bakıyorum. Ve bu sorular anlamsızlaşıyor.
Ana görsel kaynak.