Guardian gazetesi aşk-nefret yelpazesini genişleterek “bayıldığımız ve nefret etmeye bayıldığımız ünlü kadınlar” listesi yapmış.
Popülerler listesinde gerçekten sevdiğim (Meryl Streep) ve nefret edilenlerde de gerçekten sinirimi bozan biri (Taylor Swift) olsa da yazıda genel olarak beni rahatsız eden şeyler var. Yazının özetini ve okuduktan sonra Çağla’yla aramızda geçen yazışmayı buraya koymaya ve konu hakkında fikrinizi sormaya karar verdik.
Yazı özetle şöyle diyor (Cosmo tarzı çevirilerimi affedin ama aslı da biraz öyleydi n’apayım):
Bayılmaya bayıldığımız beş kadın:
Meryl Streep: Şen şakrak hali ve müthiş başarıları onu bir tanrıça yapıyor.
Jennifer Lawrence: Onunla ilgili her şey samimi olarak komik geliyor ve hiçbir şey önceden çalışılmış gibi değil. Sanki bir şekilde medya ilişkileri eğitimini atlayarak film sektöründe bu kadar ilerleyebilmiş gibi. Oscarlardaki halini izleyip de acilen Jen’in en iyi arkadaşı olmak istemeyen kimseyi tanımıyorum.
Michelle Obama: Geçenlerde bir CNN muhabirine trendy kakülünü gösterip “işte bunlar da benim orta yaş krizim, bu kaküller. Spor araba alamadım, bungee jumping yapmama da izin vermiyorlar zaten” dedi. Ay, Barry O ile ikisini hayal edebiliyor musunuz, Beyaz Saray’da şömine karşısında birbirlerine sarılmış esprili esprili konuşuyorlar, deli gibi sevdikleri çocuklarının son haylazlıklarını tartışıyorlar.
Mila Kunis: Çünkü World of Warcraft oynuyor, hayranlarıyla bira içmeye gidiyor. Yedi yaşındayken Ukraynalı ailesi komünizmden ve antisemitizmden kaçmak için Sovyetler Birliği’ni terkedip Los Angeles’a gelince Amerikan okulundaki ilk gününü “sağır ve kör gibiydim” diye anlatıyor. Ünlü olmadan önce aldığı oyunculuk derslerinde de “Los Angeles’ta herkes zaten güzel ben komedi zamanlamamı geliştirmeye çalışayım” demiş.
Adele: Jennifer Lawrence gibi o da zombi gibi değil insan gibi konuşuyor. Şakaları, kahkahası, cevaplarının samimiyeti: konuşma bir anda sıkıcı halka ilişkiler muhabbeti olmaktan çıkıyor.
Nefret etmeye bayıldığımız beş kadın:
Anne Hathaway: İnsanların sizi sevmesini istediğinizde hep tam tersinin olması ne kadar acı. Yani Anne Hathaway’in etrafa mutluluk saçma ve popüler olma isteğinde aslında ne sorun var? Ama açıkçası biraz yorucu olabiliyor. Bir keresinde restoranda yan masasında oturmuştum. Kendisini ve masasındaki herkesi teker teker her bir garsona tanıttı, sanki garson orada garsonluk yapmak için bulunmuyor da grubunun sevilen bir parçasıymış gibi. Onunla çalışan insanlar da benzer şeyler söylüyor, sette minyonlarını sürekli “Çok iyi iş çıkardın! Aferin!” diye övmesi milletin sinirini bozuyormuş.
Taylor Swift: Kanye West’ten bir ödül töreninde saygısızlık görünce herkes Taylor’ı savunmaya geçmişti. Ama sonra Taylor konuyu uzattı da uzattı. Altın Küre ödüllerinde Tina Fey ve Amy Poehler Taylor’ın aşk hayatıyla ilgili bir şaka yapınca, Taylor o konuyu da uzattı ve “kadınlara destek olmayan kadınlar için cehennemde özel bir bölüm var” gibi bir yorum yaptı. Ki bu yorum bayağı ironik çünkü pek çok şarkısında Swift kendisini kötü, hafifmeşrep kadınların mağduru pozisyonunda gösteriyor. Ama buradaki asıl sorun Swift’in genç yaşta, tek başına çok şey başarması ve yetişkin olmak için aşırı çaba göstermesi. Tahmin ediyoruz bir beş sene sonra kendine biraz gülmeyi öğrenecek.
Keira Knightley: Keira Knightley’in pek çok filminde birlikte çalıştığı yönetmen Joe Wright’la röportaj yaptığımda, Wright bana Knightley’le çalışmayı ne kadar sevdiğini çünkü Knightley’nin çok eğlenceli biri olduğunu anlata anlata bitiremedi. İtiraf etmeliyim buna çok şaşırdım ve acaba bu yanlış anlaşılmanın Knightley’nin kemik yapısından mı kaynaklandığını düşündüm. Acaba belirgin elmacık kemiklerini ve bükük dudakları espri anlayışı eksikliği ile mi bağdaştırıyoruz? Lawrence, Adele ya da Streep’e bakınca hiçbirinin Knightley, Hathaway ya da Angelina Jolie gibi belirgin bir kemik yapısı yok. Anketlerde Knightley’nin oyunculuğu erkekler tarafından daha yüksek notlandırılıyor. Acaba kadınlar kemikli olmayı sıkıcılıkla mı özdeşleştiriyor?
Peaches Geldof: Kabul ediyoruz, Scientology evresini sevmek oldukça zordu. Dergi kurduğu ve dergideki çalışanlarına yeterince cool değiller diye ya da ne bileyim Nick Cave’in cep numarasını bulamadıkları için kaba davrandığı belgesel de korkunçtu. Instagram’a her gün çocuğumun fotoğrafını koyuyorum diye suçlu hissediyordum, Peaches her 12 dakikada bir koyuyor. Heralde ikincisini yaptıklarında Instagram server’larını taşıyacak.
Kate Winslet: Kate Winslet’ı seven çok insan var. Müthiş başarılı bir oyuncu ve bildiğimiz kadarıyla henüz kimseyi öldürmedi. Ve fakat yine pek çok insan var ki Kate’in nasıl da normal biri olduğu, ilk düğününde püre-sosis ikram ettiği, kıvrımlarıyla barışık olduğunu yazan bir tane daha magazin yazısı okumaktansa gözlerini sinirbilim alanında kullanılmak üzere bağışlamak isteyen. Kate yakın zamanda üçüncü evliliğini yaptı, Richard Branson’ın yeğeni olan, soyadını hukuken Rocknroll olarak değiştiren ve uzayda seyahat alanında çalışan bir adamla. Kate Winslet’ın hayatı ve aşkları Elizabeth Taylor’ınki kadar destansı olmaya başladı. Yani ya normalsindir ya da ruh eşi uzay gemisinde çalışan Oskar ödüllü bir oyuncu. Aynı anda ikisi olamazsın.
– – –
D: Okurken baya rahatsız oldum ya, ben Anne Hathaway’den falan nefret etmiyorum, Mişel Obama’nın kakülleri de xxximden aşağı Kasımpaşa. İnsanların Keira Knightley’den çene şekli yüzünden nefret ettiğini bu kadar gurur ve açıksözlülükle söylemeleri de çok acayip geliyor.
D: Gidip Zooey Deschanel’le ilgili yazdığım kedili yazıyı silesim geldi. O yazı da insanı böyle pis mi hissettiriyordu, ıyy.
D: Jennifer Lawrence’la arkadaş olma yönünde en ufak bir arzum da yok. Kadın olarak nerede hata yapıyorum?
Ç: Love to hate felaket bi tabir yaa, bunu bu şekilde ifade etmenin kabul edilebilir olması da çok kötü. Sevmemek, sempati duymamak değil, bundan zevk almak ve bunun normal olması bi şekilde gerçekten. Aynı Demet Akalın, Pucca olayı Hollywood’da da var, kadın oyuncuları değerlendirmemiz tamamen “arkadaş olmak isterdim” “arkadaş olmak istemezdim” sınavından geçiyor. Bu kadınların hayatımızda tanıdığımız ama sevmediğimiz insanlara benzemesi (Anne Hathaway = mükemmel kız) olması gerekiyor bütün değerlendirmenin. Sanki dünyanın en normal şeyiymiş gibi?
Ç: Ya mesela ben de Anne Hathaway’den hoşlanmıyorum çünkü süper averaj bi oyuncu olduğunu düşünüyorum, bana hiçbişey hissettirmiyo oyunculuğu da röportajları da. Onun üstüne “ben de bi kızım işte” ayakları yalanın da yalanı geliyor. Dünyanın en ünlü oyuncularından birisin kalıbını doldur demek istiyorum. Bu biraz işkembeden ve sezgisel de olsa içinde düşünce olan bi yargı, (aynen Zooey Deschanel gibi bence Duygu), “nefret etmeye bayılıyorum” değil yani. Bi kadından kişisel bi hırsla nefret etmenin bi şekilde sana kendini daha iyi hissettireceği vaadi var sanki love to hate’te.
D: Evet, bir de “nefret” kelimesi ve bu insanların sadece oyuncu, şarkıcı olmaları falan. İnsanlar savaşlar, işgaller başlatıyor, yüz binlerce insanın ölümüne sebep oluyorlar da bu kadar nefrete gark olmuyorlar.
Ç: Bir de Anne Hathaway’de bulduğu kusura bak. Fazla pozitif olması ve o pozitifliğin pek samimi görünmemesi. Samimi olarak ağzına sıçsa daha mı çok sevecektin? Hayatını rol yaparak kazanan bir insanın samimi ve gerçek olmasını beklemek kadar gerizekalıca bir şey olabilir mi, bu beklenti tamamen senin sorunun yani. Bu yazılar bir yerde kesinlikle bizim de kurduğumuz ilişkiyi etkilemek için varlar, bu kişisel, tanıyomuş gibi yargılara ulaşmanın normal olduğunu düşünelim diye.
D: Şöyle de bir şey yok mu, bu yargılar sadece oyuncuları, şarkıcıları bağlayan şeyler değil. Zaten o yüzden pür dikkat değil miyiz? Bu yazıları okuyarak aslında kendimizi neyin sempatik neyin antipatik göstereceğini sürekli olarak öğreniyor ve güncelliyoruz. Ve özellikle kadınlar için kurallar ne kadar nüanslı, çetrefilli gözüküyor. Kadının sempatik görünmesi erkeğin sempatik görünmesinden daha önemli ve zor olduğundan belki hayatta. Dolayısıyla bunu umursamak zorunda hissediyor bir yanımız. Ve o yüzden kuralları da daha fazla.
Peki sizce?