İngiliz gezgin, yazar ve asker Patrick Leigh Fermor, 2003’te yayımlanan Merkür’ün Kelimeleri kitabında şöyle yazıyor:
Tarihte yamyamlık ciddi bir sorun. Bu adet genellikle gastronomiden ziyade ayin ve batıl inançlara dayansa da, durum her zaman öyle değil. 17. yüzyılda Dominik’te bir Fransız’ın gözlemlerine göre Karayipliler düşmanlarının türlü meziyetlerini, özelliklerini iyi tanırlardı. Tahmin edebileceğiniz gibi, Fransızlar’ın tadına doyum olmazdı, en leziz onlardı. Milliyetçilik yapmak istemem ama bu hiç şaşırtıcı değil. Çok şükür, onları İngilizler takip ediyordu. Hollandalılar kuru ve ağır, İspanyollar ise o kadar tel teldiler ki haşlansalar dahi bir öğün etmezlerdi. Üzücü ama tüm bunlar oburluktan başka bir şey değil gibi duruyor.
Yamyamlığın Anadolu toprakları dahil pek çok yerde ciddi sorun olmuş olduğunu biliyoruz da, benim hayret ettiğim şu yeni moda ‘ne yiyorsak oyuz’ lafının motomot karşılığı olduğu zamanlarla böyle tatlı bir metin aracılığıyla bodoslama karşılaşmak. Ne yiyorsak o muyuz gerçekten de? Bir millet ne yiyorsa o lezzette midir? Tek millet, tek bayrak, tek lezzet midir?
Hayatım boyunca düzenli yediğim her şeyi düşünüyorum. Bir bayram sofrası canlanıyor; kelle paçadan hünkar beğendiye, terayağlı pilavdan biber dolmasına, köfteden patatese, peynirli börekten ayşe kadına, sarmaya, kavurmaya…masada yok yok. Yalnız baharat departmanında durum iyi değil. Varsa yoksa tuz, biber, kekik. Yağı basmakla olmuyor ki… Bizi yeseler acaba neye benzer tadımız? Türk’ün tadı neye benzer arkadaşlar? Bu soru bana musallat oldu, kafamda dönüp duruyor. Fransızlar gibi leziz mi yoksa Hollandalı gibi kuru, ağır ve haşlanmışı bile beş para etmez mi? Gevrek miyiz mesela yoksa ekşi veya kekremsi mi? Çiğneye çiğneye yutulamayanlardan mı yoksa yumuşacık ağızda dağılanlardan mı? Ne dersiniz?
Amerika’ya ilk ayak basan Avrupalı Kristof Kolomb’un gemisinde görevde bulunan İspanyol doktor Chanca’nın 1492’de yazdığı bir mektuba göre (s.442) Karayipliler kadınların ve oğlanların tadını beğenmez, onları yemezlermiş. Oğlanlar önce iğdiş edilir, semirtilir, yeterince yağlanıp kıvama ve olgunluğa gelince ziyafet çekilirmiş. Doktorun Karayiplilerin eline düşen bazı kadın esirlerden öğrendiğine göre, Karayipli erkekler sadece karılarından olan çocukları yemiyorlarmış. Rivayet o ki, dünya üzerinde insan eti kadar lezzetli hiçbir yiyecek yokmuş!
Bu satırları ilk okuduğumda, vay be, dedim, kadın olmanın da avantajları varmış. Hayat kurtaran bir ayrımcılık! Çok şükür, biz de burada zeytinyağlılarımızla, şerbetli tatlılarımızla kurtarmışız yakayı da paçayı da: ayşe kadınımız var, sütlü nuriyemiz, hanım göbeği ve dilber dudağımız…
Bu bilgilerin ışığında ‘tadım tuzum kaçtı’ lafını düşününce, acaba diyorum, bir hayatta kalma stratejisi olarak, tadımızı tuzumuzu hepten kaçırmış da yemek isimlerine ipucu olarak mı bırakmışız?
Ana görsel: Azteklerde yamyamlık tasviri, 16. yüzyıl, Códice Magliabechiano.