Neriman Polat’ın Şefkatsiz sergisi üzerine...

SANAT

Tuğla Kadar Boşluklu, Beton Kadar Soğuk

Örtbas etme, 12 yaşında, masallara inanma eğilimi, taciz, şartlı tahliye, karanlık eller, beslenme, günlerdir bulunamayan…

 

Bunlar Merdiven Art Space’in koridoru boyunca duvarda haddinden kalın bir olay yeri inceleme bantı şeklinde yazılmış sözcüklerden aklımda kalanlar. Çocuklara yönelik şiddet vakalarının raporlarından, haber bültenlerinden çekip çıkarılmış bir kabus kümülüsü. Şiddetin silahsızlandırılmış bir söze-dökümü.

 

Bu sözcükleri duvara taşıyan Neriman Polat’ın atölyesine haftalık ziyaretlerimde, konuşmalarımıza hiç boş kalmayan ülke gündeminden ister istemez böyle haberler girerdi. Yıllardır özellikle kadınların toplumsal varlığı üzerine düşünen biri olan Neriman hocanın sanatsal üretimlerinde şiddet, üzerine sıkça gidilen bir olgu. 2013 yılında Arzu Yayıntaş ile birlikte yaptığı Acı Kahve çalışmasında Tophane’de bir mahalle kahvesinin camlarını o yıl erkekler tarafından öldürülen kadınların isimleriyle kaplamışlardı mesela. Kahvenin sahibinden izin alınarak yapılmış ve bir süre orada, kahvenin günlük işleyişiyle kalan bir müdahaleydi bu. Üstelik camdaki isimlerden biri de o mahalleden bir kadındı.

 

9 Kasım’da Merdiven Art Space’de açılan Şefkatsiz sergisinde ise bu sefer çocuklara yönelen şiddetin peşine düşüyor Neriman Polat. Gündemde, günlük hayatta, şehrin dokusunda bu şiddetin aldığı farklı biçimleri arıyor. Her biçim kişisel ve toplumsal hafızalarımızda, bedenlerimizde veya ruhlarımızda pijamanın üzerinden bastırılmış bir sigara izmariti kadar açık ve net delikler açmıyor fakat yavaş yavaş tahammülümüzün, hayattan aldığımız tadın altını oyuyorlar.

 

Serginin merkezinde İstanbul Kartal’da yıkılmış bir binanın son kalıntılarını gösteren bir fotoğraf var. Burada yıkılan binanın bitişiğindeki diğer bina üzerinde kalmış pembe bir çocuk odası duvarı görünüyor. Büyük bir boşluk ve tuğla izlerinin ardında aşağıdan seçilebilecek kadar büyük, komik bir ayı, önünde meyve sepetiyle sokaktan geçenlere bakıyor. O sokaktan geçen ev hanımları marketlere uğruyor, çocuklarına, torunlarına desenli battaniyeler alıyorlar. Çocukları sıcak, güvenli dünyalara inandıran ördekler, ayıcıklar, Hello Kitty’ler ile çevreliyorlar. Ancak bu gelecek tasvirleri bir tuğla kadar boşluklu ve battaniyeler beton bir zemin kadar soğuk.

 

Neriman Polat gerçek yüzlerini ifşa ettiği şefkatsiz battaniyeleri, sergi mekânını bir duvarı tuğla örülü bir duvarı pembe boyalı olacak şekilde düzenleyerek sergiliyor. Bu battaniyelerin parlak mutlu ve yalancı renkleri gitmiş yerlerine geleceğe dair daha gerçekçi bir tablo gelmiş: karanlık renkler, kan ağlayan ayılar, kafasından vurulmuş bir balerin… Bir tanesinde altı bezli bir bebek ayıcığının ağzını kapatıyor, sus diye yalvarıyor. Gelecekte çokça susmak var. Yetişkinler çocuklara bunu kabul ettirene kadar her yolu deniyor gibi. Susturmanın da çok yolu var tabi. Bir tanesi de iktidarın eli. Öyleki bunu, devlet mekanizmasının söylemlerini, yasal yolları ve erk şiddetini çekirdek aileye transfer edecek şekilde örgütlüyor ve bu sayede korkudan temellenen hakimiyet ağları yaratıyor.

 

Hocamla konuşurken bir ayrımın keskinliğinde birleşiyoruz: korku ile farkındalık. Çocuğun içerisi ile dışarısı, güvenli ile tehlikeli, kabul edilebilir ve kabul edilemez arasında karar vermesi için bir yetişkinin yönlendirmesine ihtiyaç var. Kendi bedeninin ve bireyselliğinin sınırlarını onu korkuyla içe kapanmaya itmeyecek şekilde öğretilmesi gerekiyor. Yakın zamanda sitede Sevdiklerinden Şiddet Gören Çocuklara Ne Demeliyiz? başlıklı bir yazı yayınlamdı. Şiddetin sevgi ile aklanması üzerinde duran dürüst ve dürüstlüğün elzemliğini yansıtan bir yazıydı. Yetişkinler “bir davranış ne zaman sevgi, ne zaman istismar oluyor?” sorusunu cevaplayamayan çocuklar yetiştiriyor. Onlar adına cevaplamaya çalışan yetişkinlerse bir duvar boyu zırva kelime üretiyor bu uğraşta.

 

 

Sergilenen battaniye serisinden hocamın atölyesinde ilk gördüğüm, bir bankta oturan ve erkek arkadaşına yemek yediren bir kız ayıcığın olduğu battaniyeydi. Ayıların cinsiyetlerini kızın kafasındaki kurdele ve etekten anladığımız bu garip evcilik oyunu sahnesi boya müdahalesi ile figürlerin, yerin ve gökyüzündeki bulutun siyah olduğu karanlık bir alternatife bürünüyor. Sahnenin altındaki cümle motifin toplumsal cinsiyet rolleri ile ilgili muhtemelen bilinçsizce (ki en korkuncu da bu) yaptığı etkiye karşılık veriyor: onu besleme. Şiddete bakarken çocuğun cinsiyeti maalesef çocuk olmanın ötesine geçip gelecekle ilgili konuşuyor. Bu açıdan sergiyi şiddetin cinsiyet-nötr bir kavram olmadığını, toplumsal cinsiyet spektrumunun her katmanına farklı menüler sunduğunu hesaba katmadan izlemek eksiklik olur sanıyorum.

 

Çocuğun tanık olduğu ve maruz kaldığı şiddete eğilmek bir toplumun sorunlarının da köküne inme aciliyetine işaret ediyor. Bu eminim hepimizin zaman zaman yaşadığı “yeter artık” anlarına tekabül ediyor. Eğer bir çözüm olasılığı varsa sanırım bunun parçası olmanın tek yolu yatak odalarından şehir meydanlarına, heryere büyüteçlerimizle yaklaşmaktır.

 

Sergi 8 Aralık’a kadar Salı-Cumartesi 11:00-18:00 saatleri arasında ziyarete açık.

 
 
 

Görseller: Neriman Polat, Şefkatsiz sergisi.

 
 
 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YDaha Sorumlu Bir Ekonomi İçin Dayanışma
Daha Sorumlu Bir Ekonomi İçin Dayanışma

Yalnız değiliz. Madem çoğuz, bireysel kurtuluştan ziyade dayanışma ve nesillerötesi bir perspektifle çevresel ve sosyal krizlerin üstesinden gelebileceğimize inanmalıyız.

KÜLTÜR

YÖfkeli Olmak Neşeli Olmaya Mani Mi?
Öfkeli Olmak Neşeli Olmaya Mani Mi?

Öfkeli olmak neşeli olmaya mani olmalı mı? Neşe tek başına hem direniş hem de zafer değil mi?

KÜLTÜR

YÖteki Cinsiyetler: Bertrand Mandico’nun Vahşi Oğlanları
Öteki Cinsiyetler: Bertrand Mandico’nun Vahşi Oğlanları

Çılgın ve vahşi beş oğlan çocuğunun ıslah edilmesini anlatan Wild Boys cinsiyetlerin geçişkenliği üzerine bir film.

Bir de bunlar var

Tanışma: Susannah Zucker’in Kışkırtıcı Heykelleri
Cuma Şarkıları 27
Benim Büyüleyici Dostum Nil

Pin It on Pinterest