Geçen gün bir şeye o kadar sinirlenmişim ki, bir baktım kan dilime sıçramış; dilim erekte olup dev bir fallusa dönüşmüş ve ağzımdan büyük harflerle o sihirli sözler dökülmüş: “SİKERLER”.
Neden sonra bedenimi, bir benzerini şu videoyu izlerken tecrübe ettiğim bir utanç dalgası sardı:
“Ay, ya ben de şu an dışardan aynen böyle görünüyorsam?” diye korkulara gark oldum. Zihnimde kendimi büyük bir coşkuyla “nah” işareti yapan bu neşeli güruha eklemledim. Baktım, olacak gibi değil. Dokularım o takma pipiyi kabul etmedi, bilincim kan uyuşmazlığından zehirlendi. Dayanamadım, sözlerimi geri aldım, (daha doğrusu editledim. Neticede pipi düştü, kel goründü.
Peki bu videoda, izlerken insanı kendi boğazını eşofmanın kapüşonuyla sıkmak suretiyle intihara özendiren o şey, tam olarak ne? Eril dil ve kültürünü, milliyetçiliğin iktidarıyla harmanlayarak elde ettikleri bu sihirli iksir neden videodaki kızları ekstazın doruklarına çıkarırken, bizi bu denli rahatsız ediyor; onlar yeni yuva kurarken, bizi paramparça bölüyor? Neticede, kadınlarin küfür ederken patriyarkanın dilini kullanmaları sorunu, kaynağında fokurdayan paradoks yüzünden ezelden beri tartışmalı. Bir tarafı, “sosyal bir yapı olan dil, zaten en baştan eril tahakküme dahil değil mi ki, havaya savrulan bir kaç sembolik fallus bu kadar büyük sorun olsun?“ sorusuna göbekten bağlı. Aslında bu açıdan bakınca sorunu natüralize etmek kolay: yani dilin tek fonksiyonu birebir gösteren-gösterilen ilişkisini tahsis etmek değil elbet; nasıl ki “takma kafana” derken kafaya takılacak bir tokadan bahsetmiyorsak, “sikerim” diyen bir kadına da “ehehezheezhe gel de sik o zaman” demenin bir manası yok. üstelik, kadınların özgürce küfür etme haklarını yadsımak, “böyle laflar senin gibi bir bayanın ağzına hiç yakışmıyor” söylemine yandan yandan onay vermiş gibi olmak olmuyor mu? Kadınlar yine mi çiçek?
Meselenin bu kısmı böyle ama, konunun taşaklı olmasından kelli, sonuca bu kadar kolay ulaşamıyoruz. Çünkü ortada, her ne kadar “devrimci” amaçlarla olursa olsun, kadınların erkek dilini benimseyerek eril iktidarı tanıyor, üstelik pekiştiriyor oldukları gerceği; bu yetmezmiş gibi üstüne bir de, (Freud) dededen kalma “penis haseti”, erkeklere özenmek, erkek gibi olmak istemek gibi, yine erkekler tarafından belirlenmiş önkabüllere hapsolma ihtimali var.
Sorunu aşmak icin belirli bir reçetemiz yok, ama Irigaray’ın çok katmanlı cinsel fark (sexual difference) vurgusu, yani cinsiyet farkının sadece bedensel olmakla kalmayıp, buna bağlı olarak bütün ilişkilenmelerimizi belirleyen daha temel bir olgu olduğu argümanı, tartışmaya başlamak için iyi bir nokta olabilir. Bu pozisyonu çok özcü bulup “bana ters” diyecek olanlarımız için, Simone De Beauvoir’ın “Kadın doğulmaz, kadın olunur” argümanı, kadınların kendi dillerini oluşturmayı seçme sorumluluğu açısından benzer bir çıkış noktası olabilir. Özellikle Irigaray’ın erkek filozofların metinlerinin altını kazıyınca ortaya çıkan dev pipi şeklini konu eden yazılarına, “ibretlik bir paylaşım” olarak göz atmakta fayda var. O da başka bir yazının konusu olsun.