Pągowska’nın stilinin en karakteristik unsurlarından biri, ham tuvali sık sık göz önüne sermesidir.
Karlin’in seyahat günlüklerini benzersiz ve popüler yapan şey, dünyanın en ücra köşelerinden bazılarında bekar bir kadın gezgin olarak üstesinden gelmek zorunda olduğu sorunların ve engellerin yanı sıra yaşadığı talihsizlikleri de anlatmasıydı.
İnsan Helander’in fotoğraflarına şöyle bir göz attı mı, fotoğrafçının kaydını tuttuğu kadınlarla içten bağlar kurmaktan başka bir şeyle ilgilenmediğini hisseder.
Ladik’in sanatı, sesi ve bedeni kişisel ile politik olanın kesiştiği ve üst üste bindiği bir hazne olarak sunuyor.
Buić’in tekstile yaklaşımı, işin yüzeyi boyunca ritmik olarak düzenlenmiş kıvrımlar, katmanlar ve çıkıntılarla nitelenir.
Kısıtlayıcı bir Sovyet rejimi tarafından körüklenen, eninde sonunda dünyayı da parıldatan bir yaratıcılık.
Ölümünden on yıllar sonra, Sibirya’dan binlerce mil uzakta, Dyagileva’nın mirası hâlâ, hep olduğu gibi hareket halinde; elden ele, yeni jenerasyonlara aktarılıyor.
Kolářová’nın sanatsal pratiği yaşamı boyunca gündelik hayatı ilgilendirenin ve kıyıda köşede kalmış, ıvır-zıvır olanın sorgulanması etrafında şekillendi.
Sinemacının gerçek etkisi kelimelerle değil, görüntülerle ölçülür.
Hayatları ve nesneleri unutulmaktan kurtaran fotoğrafçı seyirciden basitçe görüntülere bakmasını değil, sorunu fark etmesi ve anlamasını bekliyordu.