Şu anda dünyanın dört bir yanında gördüğümüz otokrat politikaların hepsi de yüzü geçmişe dönük politikalar. Putin’in geçmişteki “büyük Rusya”ya dönüş çağrısı böyle sözgelimi. Onun Ukrayna’daki savaşının aşırı LGBT-karşıtı retoriğiyle nasıl ayrılmaz biçimde el ele gittiğine dikkat edin.
“Birimizin hayatının yok sayılması hepimizin hayatının yok sayılması demek.”
Trans çocuk olunmaz, trans çocuk olarak doğulur.
Mahremiyetim, bedenim, öz ve kişilik haklarım, trans olarak açıldığım an elimden alınıyor.
Transların devrimci örgütlenmelerdeki yeri, trans teorilerin kitlesel olarak pazarlanan bir kitapta yer bulmasının önemi ve yükselen aşırı sağ dalgasına karşı transmarksizmin rolü…
Harper’s dergisinde yayınlanan bir mektup güçlülere yönelik eleştirileri ifade özgürlüğünü susturmakla karıştırıyor.
Nefret üreten söylemleri ifade özgürlüğü olarak sunan mekanizma nasıl işliyor?
Sayıları tedricen artan, mezkur Rabia Mescidi’nin de olduğu gibi “şamil camiler” egemen din sınıfını korkutuyor.
Trans varoluşu, yalnızca belirli gün ve haftalarda ya da bir trans katledildiğinde anılıp bunun dışında “gettosu”na itilecek bir mesele değil.
Britanya’daki “Terf savaşları” trans hak savunuculuğunun hayatiliği üzerine bize pek çok şey öğretiyor.