Cis-hetero normatif patriyakal sistemin yarattığı ayrımcılıkları görünür kılmak ve bunlarla mücadele etmek üzere bir araya gelen Kapsama Alanı’nı daha yakından tanımak için ekipten Baran Alaz ile bir araya geldik.
Heteronormatif kültürel alanın şekillenişinde ev, sanki hiçbir eksiği yokmuşçasına ele alınıyor. Anarchitectural performanslarsa orada olmayana, ortadan kaldırılana, noksan olana –kalanı ebedi göstermek adına yok edilmiş, silinmiş ya da karartılmış olana- ihtimam etme hususunda ısrarcı.
Tıpkı bu dizide olduğu gibi, tüm dünyada giderek artan ötekileştirilmiş grupların örgütlenmelerinin yarattığı etki, sadece sokaklarda, meydanlarda değil sosyal medyadan tutun dizilere ve filmlere kadar kamusal alanın geneline yayılıyor.
Transların devrimci örgütlenmelerdeki yeri, trans teorilerin kitlesel olarak pazarlanan bir kitapta yer bulmasının önemi ve yükselen aşırı sağ dalgasına karşı transmarksizmin rolü…
Odaklandığım kuir filmlerin, bir çeşit belirsizliği de kucaklayan, bu açılma/açılmama ikiliğiyle oyun oynayan hikayeleri var.
“Doğallık” iddiası bulunmayan, endüstriyel sesler ve üzerinde oynanan vokallerle yarattığı müziğin kafaları nasıl karıştırabileceğini az çok tahmin edebiliriz.
Erkekler bana aşağılık herifin teki olduklarını belirtmek zorunda olana kadar, benim belirtmem gereken hiçbir şey yok.”
İkili cinsiyet sistemine dahil olmayan/olan translık dikotomisi neden toplumsal cinsiyetten özgürleşmeye ters düşüyor?
Onur Ayı hayatın her alanında kuir direnişi görünür kılmak için kutlu bir vesile.
Ölümle korkutulup sıtmaya razı edildiğimiz için bazı kadınların “travesti” yerine trans birey olarak ifade edilmesine bir gelişme olarak bakmamızı bekleyenler var. Halbuki sözkonusu özneler kadın.