Son bir senede okuduğum ve unutamadığım tüm romanlar kadınlar tarafından yazılmış.
Dünyayı bizim gibi görmeyen, onu aşina olmadığımız göstergelerle deneyimleyen, bizden daha farklı duyarlık eşiklerine ve farklı bakış açılarına sahip insanları oldukları gibi kabul etmek önemli.
Kadına yönelik şiddetin hem kişisel hem de toplumsal bakış açılarında nasıl bir yol katettiğini anlatan bir manifesto onunkisi.
Ya vurdulu kırdılı bir tip olursa, ya sürekli garip sesler çıkartıp bunun komik olduğunu zannederse, ya bir adam gibi davranmaya kalkar da beni ve kadın arkadaşlarımı hor görürse gibi sorular ara ara aklımı kurcalıyordu.
Kadınlığı bizim dışımızda herkes inşa ederken iyiydi de biz kurarken mi kötüydü veya yanlıştı? Elimizden geldiğince direndik, ailemize, sevgililerimize, etrafımızdaki erkeklere. Az veya çok. Bizi kapatmaya çalıştıkları onlarca farklı kelime, cümle, oda vardı. Hiçbir bağın güven duyulacak kadar güçlü olmadığını anca idrak ediyorduk.
Bu seferki kızkardeşimi kapıda karşılıyorum. Onlar merdivenden çıkarken “erkek mi?” diye soruyorum. Babam “çok güzel bir kız” diyor. Canım sıkılıyor, her namaz sonrası erkek kardeş dilemekten sıkıldım çünkü. Allah’tan isteyebileceğim daha gerekli şeyler var.
Gezi şehitlerinin hepsinin (veya biri hariç hepsinin) Alevî olması nasıl anlaşılmalı?
Birdal’la vicdani reddi, içinden geçtiği süreci, öncesi, sonrası, ailesi ve hayatıyla ilgili konuştuk.