2019 yılında Kıbrıs’ta ortaya çıkan iki seri kadın cinayeti ve toplu tecavüz davalarına ilişkin olarak kamuoyunda yer alan eleştirel analizlerden farklı olarak, konunun daha az belirgin bir yönüne, Kıbrıs’ta cinsiyete dayalı şiddetin devam ettiği çatışma sonrası bağlama odaklanıyorum.
Lingui’nin karakterleriyle kurduğu bağ onların hikâyelerini ince bir hassasiyetle dinleyişinde temelleniyor.
Mare of Easttown, aileyi kutsayan polisiye anlatıların ve bu anlatıların mekân olarak sakin bir arka planı olan kasabaların ‘kol kırılır yen içinde kalır’ anlayışının kırıldığı alternatif bir anlatı diyebiliriz.
2020’nin sonunda Yunanistan’da başlayan #Metoo hareketinde neler oluyor?
Dünyanın dört bir yanında feminist hareket nasıl bir sene geçirdi? 2021’de bizi neler bekliyor?
20lerimse babama inat, önüme çıkan adama “gel, senden mi zarar göreceğim” diye meydan okuyan ama duygusal ve fiziksel şiddeti hatta tecavüzü bile aşk sanan kayıp bir femme fatale oynayarak geçti.
Kendi iktidar alanında steril bir dünya kuran erkek, ne yapıp edip bu artık kadını harcayacak. Elindeki iktidarla harcayacak.
“Eskiden onların ettiği laflara kızgınlığımı belli ederdim ama artık içten içe seviniyorum. Evet doğru ben bir erkek değilim! Erkekliğe bir nebze bile ait olmak istemiyorum.”