-Merhaba tatlı kıs, bu agoraya sık gelir misin? – …
5 defa tacize uğrayan bir kadın, niyeti ne olursa olsun kendine yakın duran altıncı erkeği yanlış anlıyor. Her fırsatta köşeye sıkıştıran erkekler yüzünden, dibinde dikilmek zorunda kalan ve hiçbir art niyeti olmayan bir başka erkeği uzak durması için azarlayıveriyor.
Ama koltuklar? Ama o bacaklar?
“Duymak istedim. Herkes duysun istedim.” diyor Papatya. Her birimiz yakın çevremizden yirmi kadın arkadaşımıza sorsak, kaçı şiddet görmüş, kaçı tecavüze uğramış olurdu ve kaçı bunu telaffuz edebilecek gücü kendinde bulurdu?
“Az sonra ayrıntılarını yazacağım sürecin her aşamasında sıkıntımdan, sinirimden, gözyaşlarımdan, öfkemden, çaresizlik hissimden utandım.”
Bu yalanla ülkeyi yönetenler, gazete ve televizyonları döndürenlere laf söylemek için illa başörtülü kadınların bu ülkede sürekli olarak maruz kaldıkları tacizin ve “kadının beyanı”nın hayatiliğinin üzerinden atlamak, bunları yok saymak, karikatürleştirip çöpe atmak mı gerek?
“Taciz kötüdür, yapmayın” anafikirli yazılardan sıkıldık mı?
“Çok tanıdık bu. Neredeyse sesini duyacak gibiyim: “Kitap mı okuyorsun, ne okuyorsun? Saçların da ne güzelmiş, telefonunu alabilir miyim” 19. yüzyıldan beri değişmeyen taciz meselesi.
“Tecavüz izinsiz bir organa girmek değildir. Bir yaşama girip benliği darmadağın etmektir. Tecavüz, kasten bir ruhu öldürmektir. Yani bir öykünün cinayetidir kanımca…”
Taciz haberlerini sosyal medyada paylaşırken ve özgürce “Amma da uydurmuş *gülücük*” veya “Bu olay hiç inandırıcı değil” yargılarını koştururken kendi başımıza gelen taciz olaylarının en korkunç ve kaçınılmaz sorusunun “Ya bana inanmazlarsa?” olduğunu atlıyoruz.