Müzelere pek meraklı biri değilim. Cis-heteronormatif beyaz erkeğin sanat yapıtına karşı ilgisizliğim ve uçuk giriş ücretleri elbette bu durumun başlıca sebeplerinden. Oysa kapalı mekanların, yani giriş-çıkış kapısı olan yerlerin aksine sokak, üretimleriyle sizi bir anda yakalayabiliyor. Feminist bir yaşam sürmek kitabında Sara Ahmed’in söylediği gibi, eğer bir kapı varsa, kapı bekçilerinden de bahsedebiliriz. Bu açıdan grafitinin bekçisiz bir sanat olduğu kanısındayım. Grafitiye dair ilgimin yoğunlaşmasında Seyit Aytekin ile sohbetlerimiz etkili oldu.
“Taciz kötüdür, yapmayın” anafikirli yazılardan sıkıldık mı?