Filmden kareler değil, cümleler yazmak istiyorum: “annem hep bunu yapar…”, “benden utanıyorsun biliyorum”, “çok şanslısın benimki gibi kulakların yok” , “nasıl bir kız annesini tanımaz.“
Görüntülerin eskiliği, bazı yerlerde gözü rahatsız eden “eski püskülüğü” beni rahatsız etmiyordu. Görüntü ve sesin birbirinin önünü kesmediği bir film yapmak istedik; birbirlerinin önüne geçmediği ama eşit derecede önemli oldukları bir film.
Arendt’in “korkunç olanın sadece saçma değil, düpedüz komik de olabileceğini anlayacak kadar aklı başında” olmak gerektiğini yazdığı zamandan yarım yüzyıl sonra…
Sinema dokunur ve bu dokunuş her zaman şefkatli, sıcak, imkân dolu olmayabilir.
Nesrin’in aynadan bize bakışının karanlığında…
“Bir Sarı Çiçek” referansını vermek ya da Cortazar’dan konuşmak neden kadın karakterlerin sıklıkla payına düşmedi?
iktidarın israil karşıtı retoriğine tepki duyanlar, israil/filistin çatışmasını ya laiklik/islamcılık çatışması üzerinden ya da kürt sorunuyla paralellik kurarak okuyor. ikisi de gerçeği anlamaktan uzak.
Dışarıdaki her Weinstein için sessiz kalmamayı seçen, sessiz kalınması gerekmeyen bir dünyayı ören ve onlarla mücadele eden kadınlar var.
Yön. Çetin İnanç: “Arzu Okay’la Sokak Kadını diye bir film yaptım, insanlar sinemayı göz yaşları içinde terk ediyordu. Filmi izlemeye kadınlar geliyordu, inanabiliyor musun, kadınlar!”