Kadınların yaşam öykülerini dinlemek, bizim için asla sadece ampirik bir veri taraması, kayıtsız bir gözden geçirme değildi, olamazdı.
Sesleri duyulmayan, konuşmaları anlaşılmayan özneler yerine, onlar adına konuşmak: O her yerdeydi. Onlar adına söz almak değil, o seslere doğrudan yer açmak. Sesin aracı kanalı olmalıydı şiir, şair o sesin taşıyıcısı.
Şiir buluşmalarımıza devam edip poetik bir zemin kazandırmak istiyoruz bu adaletin olmadığı, umudun yaralandığı, neşenin kaybedildiği zamana ve bu coğrafyaya.
Savaşı unutmak. Devamlı savaşı düşünmek.
Dil terk edip gidebileceğin bir yer mi? Aşabileceğin bir duvar mı? Duvarın öte tarafında ne var?
“Yaşama arzusuyla gözlemleme arzusu bütünleşmiş bir şair, ona kalanları usul usul takip ediyor.”
Kendi yaptığı taşıma çantası ile ormanda yürüyen ve toplamak istediği yiyeceklerin yanarak közlendiğini fark eden bir Paleolitik Çağ kadınını hayâl edin.
Şiir, bir tarihçiye ne söyleyebilir?
Salyangozlar o koca kavunu geride bırakıp bir daha dönmediler.
Cumhurbaşkanının dilinin varmadığı bu iki sözcüği ta içimizde duyuyoruz biz.