Rüyanın zaman içinde kendini açıp çoğaltarak koca bir dünya ören bağlantılarını tüketmenin, bu dünyaya bir ev gibi yerleşmenin olanağı var mı?
Cadıların çağırdığı karanlık, Macbethler’inkinin aksine, kozmosun biçimlerinin içinde kaynadığı kazandan, karanlık maddeden başka bir şey değil.
Macbeth’in patriyarkal dünyasında erkeklik sadece Leydinin değil, Macbeth’in de sırtında taşımak zorunda olduğu ağır bir yük, “ödünç bir urba”dır.
Shakespeare’de cadılık olarak sanat dünyanın hiçbir yere kaybolmayan büyüsüne yeniden kıymetle açılması için duyularımıza yapılan bir yeniden diriltme büyüsüdür.
“Şairleri kuşa çevirmek çeviriciliğin şanındandır. Ama kuşa çevirdiğimiz şairler bizim taktığımız bücür kanatlarla da uçabiliyorlar ne hikmetse…”
Moda Sahnesi’nin kurucularından Onur Ünsal’ı mekânında sıkıştırdım ve oyunculukla ilgili hem kendi sorularımı hem de Çağla’nın kafasındaki deli soruları üstüne boşalttım. Sağ olsun, o da bizi kırmadı. Röportajın ikinci kısmı yarın.
…Ophelia’nın feminist eleştirinin anlatabileceği, kendine ait bir hikâyesi olduğunu önermeyi tercih ederim; bu ne onun hayat hikâyesi, ne aşk hikâyesi, ne de Lacan’ın hikâyesi, daha çok onun temsil edilişinin bir tarihidir. (Elaine Showalter)