Sibel, başka birçok belgesel sinemacı gibi, başından beri “ötekiyi” seyretmeyi ya da seyrettirmeyi değil, anlamayı seçti. Belki de o yüzden eli herkese değdi.
Sansür heyetinin asker, memur, polis gibi sinemayla ilgisi olmayan kişilerden oluşan üyeleri devlet mekanizmasının kendilerine verdiği bu geniş yelpazedeki yasaklamalar zincirini her fırsatta uygulayarak, tadını çıkara çıkara sinemacıları yaşadıklarına pişman ederlerdi.
“Maalesef Guardian editörleri Judith Butler’ı sansürleme kararlarını hayata geçirmeyi seçtiler.”
“Trans dışlayıcı feministlerin toplumsal cinsiyet üzerinden sağcı saldırılarla ittifak yaptığını görmek çok sarsıcı ve bazen de oldukça korkutucu.”
Sizlere hünerli Ovidius’un görmediği, ömrünün vefa edip de yetişemediği kıymetli ve yalnız bir ülkeden söz etmek isterim. Ustaya özenip hikayenin ipliğini efsanelerden günümüze doğru çekelim. İşte Zorabad’ın vasıfları.
Harper’s dergisinde yayınlanan bir mektup güçlülere yönelik eleştirileri ifade özgürlüğünü susturmakla karıştırıyor.
Nefret üreten söylemleri ifade özgürlüğü olarak sunan mekanizma nasıl işliyor?
Feminist güç sizinle olsun.
Salyangozlar o koca kavunu geride bırakıp bir daha dönmediler.
Cumhurbaşkanının dilinin varmadığı bu iki sözcüği ta içimizde duyuyoruz biz.