Tanguy Viel, Telekız romanında bizleri rıza var mı yok mu kolaycılığından öteye geçerek, görünüşte rıza göstermekle gerçek rıza arasındaki farkı nasıl tanımlayacağımız üzerine düşünmeye çağırıyor.
Bir mekân, yer olarak ev ile bir kovuk, sığınak olarak ev arasındaki o incecik ve geçirgen sınırda salınırken ait olmakla olmamak, yabancı olmakla olmamak arasında da gidip gelmiyor muyuz? Bir ev ne zaman evdir, ne zaman kovuk?
Kendini uygar dünyanın demokratik bir ülkesi olarak ortaya koyan Kanada, kendisinden talep edilen seyahat vizesini, “Kanada dışında kaydadeğer aile bağları olmama” kriterine referansla reddediyor. Öyle ki, ülkenin girişinde, “damsız girilmez” mi yazıyor diye merak ediyor insan.
Translar bedenleri üzerinde özgürce tasarrufta bulunma hakkına sahiptir. Translarla dayanışma çağrısında bulunuyoruz!
Alamos Gold şirketi yıllar sonra 2021’de Kazdağları’nda altın aramak için tekrar harekete geçti. Bu açıdan film hem gerçekten sürekli orada olan bir ekolojik yıkımın, hem buna karşı örgütlenen genç neslin, hem de bu kasabada yaşamaya devam etmenin hikâyesi.
“Diyarbakır.Turizm.Romantizm.Aktivizm” performansında belli düşüncelerin nasıl bir bakış açısıyla ve çerçevede sunulduğuna, dolayısıyla söylenen/söylenmeyen ile gösterilenler ve gösterilmeyenlere vurgu yapmaya çalışacağım.
Biz sağlığın sadece sağlık emekçilerine daralan bir tartışma olmasından öte bunun dışına çıkmasının çok kıymetli olduğunu, toplumun her ferdinin yani gıda taşıyandan dağıtana kadar herkesin bu süreçte yer almasının çok anlamlı olduğunu düşünüyoruz.
Lohusa her ne kadar bir “kadın filmi” olsa da Gupse Özay, aslında konusu itibariyle değinebileceği birçok mesele, verebileceği birçok mesaj varken bu fırsatı sanki biraz da bilerek kaçırmış.
“Sararmış Yapraklar” sonu mutlu biten bir hikâye. En çok da bir daha âşık olamayacağını düşünenler ve sokakta yaşayan köpekler için.
Gazze’ye yönelik soykırım saldırısının 7 Ekim’den bu yana hız kazandığını ama bundan önce de onlarca yıldır devam ettiğini göz önüne alırsak, Filistin halkına yönelik cinsiyete dayalı şiddetin onlarca yıldır devam ettiğini ve buna rağmen tamamen yok sayıldığını söyleyebiliriz. Filistinli feministler bunun sayısız kanıtını sunuyor.