Bugün Medeni Kanun’u, tekil bir perspektiften, sadece çokeşlilik ve nafaka meselesiyle tartışıyoruz. Tartışmayı yürütürken, siyasal iktidarın kültürel kodlarının sesini çok sık duyuyor, medeni hakların bu toplumun kadınları için fazla ve bol olduğuna dair eksik ve yanlış anlatıya maruz kalıyoruz. Halbuki bakmamız gereken yer, bu hakları kazandığımız kadın mücadelesi olduğu kadar, bu hakların hiçbiri kayıt altında değilken ve devlet bütün kurum, kuruluş ve görevlileriyle kadınların üstüne gelirken dahi kadınların aynı haklar için verdikleri tekil mücadeleler.
Yargıda “hoşgörüye” ve “kadın suçluluğunu ciddiye almamaya” dayanan tutum, kadınları hapishane içerisinde de ciddiye alınmayan, faillikleri görmezden gelinmiş ve silinmiş karakterlere dönüştürdü.
Bir kadının öldürülüşü yaşadığı mahalleyle, etrafıyla, toplumla, ilgili bize ne anlatır?
Bazı kimseler için Hıdırellez tek gün olsa da, Hızır u İlyas’ı anmaya doyamayanlarımız için şu vakitler Kutlu Hıdırellez günleridir. Ve Hıdırellez günü, sadece Ahırkapı’da değil aslında İstanbul’un her tarafındadır.
Kars yolculuğunda Katerina’nın Av Köşkü durağı. Burada Müzekart yok. Turistlere kazık yok. Bilet yok. Hediye dükkanı yok.
Sabiha Sultan’ın bu fotoğrafı, 1921 yılında amcası son halife Abdülmecid Efendi’nin oğlu Ömer Faruk Efendi’yle evlendiği gün çekilmiş.
Zehra kadın, birkaç kere “Ahlaksızlık” suçundan mahkum olup hapse girmiştir.
‘Gizli kapaklı, hesaplı ve haince olduğu ölçüde tekinsiz. Yani tam manasıyla kadın işi.’