Mor Çatı’nın 30. senesinde sanatçılar olarak senelerdir bizim yanımızda duran Mor Çatı’nın yanında ve kadınların her gün maruz kaldığı sistematik şiddetin, ayrımcılığın karşısında durduğumuzu göstermek için işlerimizi bağışladık.
Şiddetin temelindeki toplumsal cinsiyet eşitsizliği meselesini devlet asla kavrayamadı. İstanbul Sözleşmesi ise “şiddeti ortadan kaldırmak istiyorsan toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamalısın” diyor.
“Yoksulluk nafakası erkeklerin kadınlara bir lütfu değil, pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de devletin kadınların güçlenmesine ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik aldığı tedbirlerdendir.”
Sanja Ivekovic Doğu Avrupa sanat tarihinde kendisini feminist sanatçı olarak tanımlayan ilk kadın sanatçılardan biri ve işlerini müzeye değil, çok kişinin göreceğinden emin olduğu yerlere koymayı tercih ediyor.
Fıtrat”ı kısıtlı ve “kader”i şiddet ve ölüm olarak belirlenmiş biz kadınlar, kendi belirlediğimiz geleceklere doğru yürümeye, yürümemizi engelleyenlere karşı çıkmaya ve başka yollar yaratmaya devam ediyoruz ve edeceğiz.
25 yıldır kadınlara sığınma olanakları ve hukuki destek sağlayan Mor Çatı dayanışmaya bekliyor!
Sığınaksız bir dünyada yaşayabilmemiz için hala sığınaklara, sığınaklara kavuşabilmemiz için ise örgütlü bir kadın hareketinin devamlılığına ihtiyacımız var. Bu yüzden 17 yıldır, her türlü gündeme rağmen biraraya gelme iradesi gösteren ve kalıcı bir iletişim ağı olan Sığınaklar Kurultayı’nda buluşuyoruz.
Verilen soru önergesi ve kanun tekliflerinde kullanılan “kadın sığınağı” teriminin, her seferinde “konuk evi”ne çevrilerek geri dönmesi nedir sizce?