Kadınlar neden onlara “lütfedilen” sınırlarla, özgürlüklerle yetinmiyor? Ya da bunca şiddete, bunca kadın katliamına rağmen neden hâlâ meydanlarda “Jin, Jiyan, Azadî” diye haykırmaktan vazgeçmiyorlar? Cevabı dördüncü kelebeğin hikâyesi olabilir mi?
Sorgulayan ve boyun eğmeyen sanat egemenlerin tarihine ve kültürüne baş kaldırabiliyor, kendini barbarlığın karşısında konumlandırabiliyor.
Bizler ölümü düşünmekten özgürleştik. Ölümü ardımızda bıraktık; korkularımıza dokunacak yakınlıktayız ama bedenin sıcaklığıyla onların da önünden koşuyoruz.
İran’da kadınların öncülük ettiği bu mücadele yalnızca teokratik, baskıcı ve şedit bir rejimi yerinden etmenin yeterli olmadığını; çarpık bir din anlayışı ve yorumunun da içini oymamız gerektiğini gösteriyor.
17 senedir aynı gün aynı saatte ve aynı yerde barışçıl şekilde kutlanan 8 Mart’a bu sene polis saldırdı. Kadın düşmanı devletin arz-ı endamı.