Tasavvufun klasik döneminde (9-13. yüzyıllar) aklın tanımı en temel tartışma konularından biriydi. Bazı sufilere göre, hakikatleri tecrübe edebilmek için insanın aklını yitirmesi şarttı.
İslam ve İslamcılık. Veya dindarlık ve dincilik. Bunlardan biri inanç, biri ideoloji. Bunu hepimiz biliyoruz. Oysa mevcut iktidar, bu ikisini tek bir olgu olarak sunmakta ısrarcı.
100 yıllık bir süre sonunda İkonium’un Konya, Kaisareia’nın Kayseri, Melitene’nin Malatya olduğu bu döneme Konya’nın hikâyesinden yola çıkarak bakalım
Anlamamakla barışarak, kadınların iradelerine saygı duyabilirim, gerektiği yerde samimiyetle dayanışabilirim. Fakat yapamıyorum. Dayanışıyorum, destekliyorum, ama ne samimiyim, ne de içim rahat.
“Gölge Hamdiye” yazısı şimdiden 5Harfliler’de 2015’in en çok tıklananları arasına girdi. Bu yazı neden bu kadar çok paylaşılıyor?
“Belli ki, bu Müslüman beyler, Veet reklamına bakınca “bacak” görmüşler; canları sağolsun. Dervişin fikri, zikri falan demeyeceğim de; e be kardeşim, illa rahatsız olacak bir şey arıyorsan o reklamın sloganını hiç mi farketmiyorsun?”
Ama nefret orada durduğu sürece özgürce ifade edilmesini yargı yoluyla önlemek tam olarak neye yarıyor?
Tüm ayrıcalıklarına ve seyirci ile arasındaki mesafenin sağladığı “hoşgörü”ye rağmen Ersoy’un maruz kaldığı hakaretler, Türkiye’de bu ayrıcalıkların hiçbirine sahip olmadan var olmaya çalışan Müslüman LGBTIlerin deneyimleri üzerine daha çok düşünmemiz gerektiğini ortaya koyuyor.
Dindar kesimdeki çağdaş birliktelik tartışmaları üzerine dindar ve feminist bir eleştiri ve dindar kesime bir çağrı…