2019 yılında Kıbrıs’ta ortaya çıkan iki seri kadın cinayeti ve toplu tecavüz davalarına ilişkin olarak kamuoyunda yer alan eleştirel analizlerden farklı olarak, konunun daha az belirgin bir yönüne, Kıbrıs’ta cinsiyete dayalı şiddetin devam ettiği çatışma sonrası bağlama odaklanıyorum.
LGBTİ+ ve göçmen olmak iki belalı kesişim kümesinin ortasında olmak demek: İkisi de görünürsen, duyulursan, “alıktırırsan” şiddete, aşağılanmaya, küçümsenmeye maruz bırakılabilirsin demek. Kriz anlarında gözden çıkarılabilir, göze battığın kadar görmezden de gelinebilirsin demek.
Lorde’un zamansız ve ebedi sesi, nefesi bizimle olsun. Zihni uyanık tutuyor çünkü. Bahisdışı Kız Kardeş bitmez tükenmez bahislerin, her türden direnişin ilhamı olsun.
“Yaşama arzusuyla gözlemleme arzusu bütünleşmiş bir şair, ona kalanları usul usul takip ediyor.”
Sanat tarihi kanonuna erotik müdahaleler…
Yunanistan’da feministler “kadın cinayeti”(γυναικοκτονία) teriminin ana akım dile yerleşmesi ve kullanılması için uğraşıyor.
Erkin sınırlarını sürekli genişletmesi gerektiğinin mesajını veren siyasal, toplumsal ve devlet söyleminde bu “normallikte” şaşılacak pek az şey vardır.
Dünyanın dört bir yanında feminist hareket nasıl bir sene geçirdi? 2021’de bizi neler bekliyor?
Vücutları tıp tarafından yüzlerce yıldır tecavüze uğrayan siyah halk yine tıp tarafından birçok şekilde ölüme terkediliyor.
Beni geri çektiği o yer ve zaman, makulen umabileceğim tek şeyin aldığım her davette ancak hizmet etmek için orada olabileceğimi söylüyordu.