Çocuklarıyla cezaevine giren kadınlar ve çocukları ne yaşıyor?
Tıpkı bu dizide olduğu gibi, tüm dünyada giderek artan ötekileştirilmiş grupların örgütlenmelerinin yarattığı etki, sadece sokaklarda, meydanlarda değil sosyal medyadan tutun dizilere ve filmlere kadar kamusal alanın geneline yayılıyor.
Yargıda “hoşgörüye” ve “kadın suçluluğunu ciddiye almamaya” dayanan tutum, kadınları hapishane içerisinde de ciddiye alınmayan, faillikleri görmezden gelinmiş ve silinmiş karakterlere dönüştürdü.
Benim seçtiğim tutukluluk, yine de özgürlük demektir.
Yeni sezonun tümünü birden hüpletmeden önce bizi en son nerede bıraktıklarına ve bundan sonraki 13 bölümde neler olabileceğine bakalım.
Cezaevlerinin sembolize ettiği şiddeti vurgulamayı, bu geçmişle yüzleşmeyi ve onu bugünkü adalet arayışının bir parçası haline getirmeyi amaçlayan müzeleştirme projeleri dünyanın bir çok yerinde ve Türkiye’de de uygulanıyor.
Bir gün bir Libya hapishanesinde tutuklu kalacağım aklımdan geçmeyeceği gibi, kadınsal meselelerle başetmem gerekeceğini de hiç tahmin etmezdim.
Bir mekanın topluca, birden bire terk edilmesi için ne olmuş olması gerekir?
Bir gardiyanın seneler içinde topladığı kadın dövmeleri… (Çok uğraştım n’olur okuyun)