Ruh yittiğinde mi bürünülür maskeye? Yoksa ruhu örten, donduran, giderek yok eden şey midir maske? Ya da arkasında yarattığı sahicilik efektiyle beraber hakikatin kendisi mi?
Halide Edib’in 1920’lerdeki metinlerinde, Türk edebiyatının Türklüğünü tesis eden birçok başka yazarınkinde olduğu gibi yaldızlı büyük anlatının gerisinde yazının sildiğinin, örttüğünün, karaladığının okunmasını bekleyen bir şeyler var.
Halide Edib’in kırılmış bir kadınlığın içinden, duyuşun tazyikiyle yazdığı mensur şiirleri, “kadınlığın biçareliği” ile yaşamsal ve yazınsal mücadelesine ışık tutuyor.
Sinemanın öncülerinden ‘hanımefendi’ lakaplı Sabahat Filmer’in hayatı, filmleri ve sinema tutkusu
Roman kızının medenileştirilmesini tematize eden iki roman.
1909’da Ermenice yazılmış bir mektup, önce Osmanlı Türkçesine çevrilir, sonra “Tanin” gazetesine yollanır. Mektubun alıcısı: Halide Edip, yazarı Sırpuhi Markaryan.