Devrimin yerini muhafazakâr, milliyetçi bir projeye bırakması, aşağıdan yukarıya öz-güçlenmeyi ve kolektif tartışma pratiklerini sona erdirmekle kalmadı, aynı zamanda bunları neredeyse bir kez daha politik olarak tahayyül edilemez hale getirircesine sildi.
Gezi, işgal, nöbet gibi eylem repertuarları, eylem alanlarında örgütlenen gündelik yaşantıyla farklı bir mekânsallık oluşturuyor. Özel ve kamusal ayrımının yok edildiği kolektif bir “yuva”ya dönüşüyor.
Bizim tüm hayvanlar olarak birlikte kazanmaya ihtiyacımız var, kimsenin üstüne basmadan, ezmeden, dilimizde aşağılamadan. Bu da birlikte yaşayabilmek anlamına geliyor. Biz bunu Gezi’de deneyimledik.
Yüz binlerce insanın birlikte yarattığı bir direniş hükümeti devirmeye kalkışmak diye bir suça çevrildi önce, sonra da yedi kişinin omuzlarına yüklendi.
her kadın feminizmin derdi, her erkek feminizmin hedefi. ama bu, politik kimlikleri yok saymak anlamına gelmiyor. her kadının yanında olmak her kadınla yan yana durmak anlamına gelmiyor.
İlk kez geldiğim bir şehri düşünüyorum ya da bir kasabayı. Kimseyi tanımıyorum, kimse beni tanımıyor.
Uzun bir aradan sonra Şehir Rehberleri’nde durak Ürdün’ün başkenti Amman: son iki yıldır orada yaşayan Ömer’den!
Aklınızda en çok yer eden Gezi fotoğrafı hangisi?
Ağaçları, bankları, heykelleri sokakları iplerle oya gibi işleyen bir mücadele, direniş biçimi: “Yarnstorming,” yani ipliklemek.
Bu müzik sizin hayal ettiğiniz müzik mi? Yoksa tek başınıza olsanız çok başka bir şey mi yaparsınız?