Ernaux’yu okurken elle tutulur bir aile albümümüz olmadığı için kaybettiğimiz görüntüler daha fazla mı acaba diye düşünüyorum.
Ermeni transatlantik göçü üzerine literatürde kadınların özneliğine rastlamak zordur. Amerika’ya göç eden kadınların deneyimi genellikle Dahiliye, Hariciye ve Zaptiye nezaretleri arasında geçen yazışmalarda kaybolur.
Oyun süresince oyuncular, sanatsal üretim süreçleri boyunca karşılaşabilecekleri etik ikilemlerle ilgili sorular üzerine düşünüyorlar.
“Erkek egemen sanat kanonunda kendine yer edinebilmek feminist mücadelenin ta kendisi.”
Görüntünün, hareketin, jestlerin, sesin ya da bir cümlenin çeşitlemeleri, yeniden üretim ihtimali ve üretim şekilleri bana ilham veriyor
İnsan Helander’in fotoğraflarına şöyle bir göz attı mı, fotoğrafçının kaydını tuttuğu kadınlarla içten bağlar kurmaktan başka bir şeyle ilgilenmediğini hisseder.
Ermenilerin, özellikle Ermeni kadın ve çocukların hareketi ve belgenin, fotoğrafın hareketi birbirini nasıl etkiliyor, nerelerde kesişiyor, birbirini nasıl kısıtlıyor ya da özgürleştiriyor?
KOLİ gibi bir kutu, oradan oraya sürüklenebilecek, aynı zamanda bozulup tekrar kurulabilecek, tedirgin etmeyen, fazla hassas olmayan, başka bir deyişle kirletmekten, dokunmaktan, temas etmekten korkmayacağımız; dolayısıyla denemelere açık, hatta deneyip yanılmayı, deneysel olmayı göze alabilen ve teşvik eden bir yapı.
Moholy’nin fotoğrafları Bauhaus dönemini tanımlamakla kalmıyor, kadın sanatçıların sessiz katkılarıyla şekillenmiş bir dönemi de tarif ediyor.
2mi3museum projesiyle, insanlara kendi ailesinin arşiviyle nerelere temas edebileceklerini göstermeye çalışıyorum. Ufacık bir arşivin şehir ve kimlik hafızası için işte bu kadar önemli olduğunu vurgulamaya çalışıyorum.