Film kapanırken Lia, Tekla ile sokakta karşılaştığını ve onun sevgilisiyle yaşadığı bol çiçekli, bitkili evine gittiğini hayal ediyor. Yeğeniyle trans bir kadın olarak açıldığı için kurmadığı, toplumsal baskıya yenik düşen ilişkilerini toparladığını hayal ediyor ve aramaya devam ediyor. Yolda olmanın, denemenin, öğrenmenin asıl mesele olduğunun altı çizilmiş oluyor böylece. İstanbul, o yakadan bu yakaya geçilen, beş benzemez insanın karşılaşıp bir araya geldiği, kaosun hüküm sürdüğü böyle bir şehir ne de olsa…
Alamos Gold şirketi yıllar sonra 2021’de Kazdağları’nda altın aramak için tekrar harekete geçti. Bu açıdan film hem gerçekten sürekli orada olan bir ekolojik yıkımın, hem buna karşı örgütlenen genç neslin, hem de bu kasabada yaşamaya devam etmenin hikâyesi.
Lohusa her ne kadar bir “kadın filmi” olsa da Gupse Özay, aslında konusu itibariyle değinebileceği birçok mesele, verebileceği birçok mesaj varken bu fırsatı sanki biraz da bilerek kaçırmış.
AIDS krizinin, bunca insan yaşamının saçma ve nefret dolu devlet politikaları sebebiyle sona ermesinin biz buradayken bize öğretebileceği tek bir şey var: mücadeleye devam etmek.
Saint Omer’in başarısı “canavar kadın” gibi toplumsal kurguları bir an bile önemsemeyişinde yatıyor. Film, hikâyeyi indirdiği derin suda izleyiciyi Laurence ile açık bir şekilde mesafelendirmiyor. Hatta öyle ki, neredeyse lirik bir metin üzerinden Laurence ile empati kurmaya sürüklüyor.
Hayatta her şeyin onarıma ihtiyacı olduğu doğru değil mi? İlişkilerden kişilere, kalpten akla hemen her şeyin onarıma ihtiyacı vardır.
Aksu mücadele etmeye, dans ve dövüşün harmonisine dair çok şiirsel bir film yapmış. Dört farklı dansçının politik meseleleri etrafına örülmüş olan bu dans ederek dövüşme hali çok ilham verici. Çünkü hem mücadeleleri ve özneleri birbirine bağlıyor, hem de Rukeli’nin Nazilere karşı mücadelesini tarihsel olarak Türkiye’ye bağlıyor
Yönetmen Sarah Polley bir röportajında şöyle diyor: “Bir şeyi anlatacak kelimeleriniz olduğunda, bu o şeyi nasıl anlamlandırdığınızı, onu hayatınızın hangi noktasına dahil ettiğinizi değiştirir.
Odysseus artık bir kere çıkmıştır evinden. Bir kere gittiğiniz zaman artık dönseniz bulamayabilir, dönseniz de aynı insan olmayabilirsiniz. Anne babanızın birer ölümlü olduğunu fark etmişsinizdir artık.
Aynen kapitalizm eleştirisi yapan bir sanat eserinin milyarlarca dolara ultra zengin koleksiyonculara satılması gibi döngüsel, bir “kendi aramızda eğleniyoruz” ironisi söz konusu burada da.