Katalin Ladik onlarca yıllık kariyeri boyunca kolaj, deneysel müzik, performanslar, fotoğrafçılık, beden sanatı, posta sanatı ve ses oyunlarını kapsayan yoğun ama odaklı bir disiplinlerarası pratik geliştirdi. Kâğıtla, sesle ve kendi bedeniyle çalışan Ladik, üretimlerinin çeşitliliğine rağmen her şeyden önce bir şair olmaya devam ediyor.
“Erkek egemen sanat kanonunda kendine yer edinebilmek feminist mücadelenin ta kendisi.”
Sanatçı kadınların büyük mücadelelerle ortaya koydukları eserlerinin korunması, saklanması ve görünür olmaya devam edebilmesi nasıl bir mücadele gerektiriyor?
Resmi bir iletişim ve mücadele alanına dönüştürmek, aynı zamanda deneyimlerimin ötesinde farkındalıklarımla ilişki içerisinde olmak istiyorum.
Ladik’in sanatı, sesi ve bedeni kişisel ile politik olanın kesiştiği ve üst üste bindiği bir hazne olarak sunuyor.
KOLİ gibi bir kutu, oradan oraya sürüklenebilecek, aynı zamanda bozulup tekrar kurulabilecek, tedirgin etmeyen, fazla hassas olmayan, başka bir deyişle kirletmekten, dokunmaktan, temas etmekten korkmayacağımız; dolayısıyla denemelere açık, hatta deneyip yanılmayı, deneysel olmayı göze alabilen ve teşvik eden bir yapı.
Eylül Çekiç, Mamut Art Project’te sergilenen “İrem” isimli video çalışmasını ve sanat pratiğini anlatıyor.
Sanatımda Güney Asya diasporasından biri olarak marjinal kimlikleri ve bedenleri silen milliyetçiliğe karşı çıkmak derdindeyim.
Nobel akademi üyesi Katarina Frostenson’un eşi Jean-Claude Arnault iki ayrı tecavüz ve pek çok cinsel taciz suçlamasıyla karşı karşıya.
Renate Bertlmann, 1970’lerde bir çok çağdaşı gibi 1968’in devrimci atmosferi ve ikinci dalga feminizmin gücüyle kadın bedenini bir kutlama ve devrim aracı olarak yeniden kurgulayan eserler üretmiş.