Dil, altında fokur fokur kaynayan kozmik ayrımsızlığın titreşimini de, bu ayrımsızlık karşısında duyulan ilkel dehşeti de, bu dehşeti ehlileştirmeye yönelik yasa-mantık koyucu buyruğu da bağrında taşıyor.
Dil terk edip gidebileceğin bir yer mi? Aşabileceğin bir duvar mı? Duvarın öte tarafında ne var?
Fransa’da bir sözlüğün “iel” kelimesini “cinsiyet fark etmeksizin üçüncü tekil ya da çoğul şahıs belirten zamir” olarak tanımlamasının ardından kopan fırtına…
Zorabad’ın dili tektir, Başkoca da çobanıdır. O dilin fartı furtu, eğlencesi olmaz. Katı eril, buyurgandır. Ötesi berisi muhkemdir, saklısı gayrısı, hayreti aykırısı yoktur.
Fransızcanın cinsiyetsizleştirilmesi mümkün mü? Peki bu toplumdaki cinsiyetçiliğe deva olur mu?
Önceleri bu soyadı konusunu kafasına takmış feminist arkadaşları yadırgardım. “Ne saçmalık, nasılsa sonuç olarak kadın milleti bir erkeğin soyadını kullanıyor, baba ya da koca, ne fark eder ki!” derdim.
Kadın ve erkekliği müesseseye dönüştürür, bunu bir de doğal olan budur, diye sunarsanız burada vahamet içinde boğuluruz hep beraber.
Kadınların küfür ederken patriyarkanın dilini kullanmaları sorunu, kaynağında fokurdayan paradoks yüzünden ezelden beri tartışmalı.