Bu sesleri, içinden çıktığı dönemin ses perdesinde derin izler bırakan, delikler açan bir karşıt-ses, bir karşıt-bellek gibi duyduğumdan önemsiyorum.
Pezzettino dönüştürücü. Bir şekillenişe doğru götürmüyor da bizi, şekillenişin ne demek oluşunu tanımaya götürüyor. Feminizm de böyle değil mi?
Ne aile bireyi ya da akrabaydı ne de anne ya da eş
İsmin zihnime dönemin sinema sektörünün, gazetelerinin ve dergilerinin sana uygun gördüğü “şuh kadın”, “Yeşilçam’ın çıplak güzeli”, “seksi oyuncu” hitaplarıyla yer etmişti ama yüzünü kolaylıkla gözümde canlandıramıyordum.
Alevilerin zarar görmemek adına kimliğini gizleme ihtiyacı LGBTİ+ların dolaptan çıkmadan önceki deneyimine oldukça benzer olduğunu geçmiş deneyimlerime bakınca anlıyorum.
Momi’nin annesiyle en yakınlaştığı zaman bir kapışma anıdır. Belki de böyle kaçınarak ve yaklaştığında saldırarak kendisini annenin depresyonundan, bataklığından korur.
Bir kez kaçmadan, kaçmanın gücünü hissetmeden eve tekrar tekrar yakalanışını da fark edemiyor insan.
Ev bir yanıyla hep anneye işaret ediyor. Sığındığımız kadar kaçtığımız bir yere, bedene. Ne kadar geride bırakmaya çalışsak da hep yanımızda taşıdıklarımıza.
Yeni Türkiye sinemasında kadın yönetmenler eve nereden bakıyorlar? Cehennemin içerisinde yine de nefes aldırtan yeni ev tahayyülleri kuruyorlar mı?
Uzlaşma projeleri kurbanları medeniyete ve sükûnete davet eder, ortak acılar üzerine faille birlikte ağlaşabilmelerini, kimi zaman da şiddetle yüzleşebilmeyi geçici olarak bir kenara bırakma olgunluğu gösterip ekonomik ve siyasi ilişkileri öncelemesini bekler.