Tuhaf Bir Kadın‘ın her iki çevirmeni de yazarlarını anlamak ve açıklamak için dilin sınırlarıyla uğraşmak zorunda kaldı.
Bizler ölümü düşünmekten özgürleştik. Ölümü ardımızda bıraktık; korkularımıza dokunacak yakınlıktayız ama bedenin sıcaklığıyla onların da önünden koşuyoruz.
Deli gibi çamaşır yıkıyor, temizlik yapıyor, yemek pişiriyorum, sürekli yeniliyor, destekliyor, muhafaza ediyorum… Ayrıca (bunlardan bağımsız olarak bir de) Sanat “yapıyorum.”
“Haftanın bir yarısı anne, diğer yarısı da sanatçıydım. Ama sonra düşündüm ki bunları düşünmek çok saçma, ben başlıbaşına buyum işte.”
Savaşı unutmak. Devamlı savaşı düşünmek.
Savaşın ırk ve toplumsal cinsiyet ayrımcılığı bağlamında yarattığı küresel ölçekteki etkilere dair can sıkıcı bir sessizlik hakim.
Her yere uzanan, üstü örtük ve meşrulaştırılmış devlet baskısı karşısında dayanışmanın ulusaşırı ve samimi inşası, sömürge karşıtı hareketleri yeşertmek ve sürdürmek için alanlar açabilir. Bize musallat olan hayaletler farkında olmadan bizi bir araya getiriyorlar.
Lorde’un zamansız ve ebedi sesi, nefesi bizimle olsun. Zihni uyanık tutuyor çünkü. Bahisdışı Kız Kardeş bitmez tükenmez bahislerin, her türden direnişin ilhamı olsun.
“Kitabın mutfağında Audre de bizimle beraberdi hep. Bize ses verdi, yanıt verdi, cesaret ve güvenimizi perçinledi. Tüm bu süreç kolektif olmasının yanı sıra aslında bir deneyimleme süreciydi. İyi-kötü, doğru-yanlışın ötesinde bir ilişkilenme biçimi…”
Heteronormatif kültürel alanın şekillenişinde ev, sanki hiçbir eksiği yokmuşçasına ele alınıyor. Anarchitectural performanslarsa orada olmayana, ortadan kaldırılana, noksan olana –kalanı ebedi göstermek adına yok edilmiş, silinmiş ya da karartılmış olana- ihtimam etme hususunda ısrarcı.