“Kadim gelenekler, mitler, dağ ve gül, taksilerle, telefonlarla, pudra ponponlarıyla bir arada.” 1950 yılının İskoçya’sından “aracısız” bir oyun belgeseli.
Ölümden, alkolden, Blake’ten, çöküşten, bunların hepsinden önce başka bir şey vardı.
“Bu görüntülerde bize benzeyen bir şey var; bizim insanımızın kısa ve yalın bir tavırla kendini açıklayışını görüyorum.”
İstanbul’daki vahşi kentsel dönüşüm üzerinden çarpık ulusal politikaların ve muktedir olanın yereldeki tezahürleri, sermaye ağları, yeni orta sınıf, güvencesiz iş koşulları ve yerinden edilenler anlatılıyor.
“Görüntü yönetmenliği okuyamazsın, yaparak öğrenirsin. Ve neden bilinmez, kadınlara kıyasla çok daha fazla genç erkek kendini beğenmiş şekilde ‘ben yapabilirim, kamerayı ben tutabilirim’ diyebiliyorlar. Ben de böyle yapmaya karar verdim. ‘Evet, yaparım’ dedim ve çalışırken öğrendim.”
İlk belgesel çalışmalarını gerçekleştiren, Ege Kanar ve Can Dinlenmiş ile bir akıl hastanesinin mekanından, mekanda duyulan seslerden, tercih edilen tedavilerden, hasta haklarından ve rızadan konuştuk.
Ebru, İstanbul’da yaşayan bir trans kadın. Arkadaşlarının yerlerinden edilmesi ve öldürülmesine karşı savaşıyor.
Fotoğrafçı Gregory Halpern’la tek sorulu dev röportaj.
‘Bu hayat benim hayatım, ister bomba koyar patlatırım, ister veririm!’
Kadınların çamaşır yıkamak, asmak, katlamakla ilgili anlattıkları, tecrübeleri, hatıraları…