Gerçeğe sadakat, yaşamlara ihtimam… bizi belgesel şiirleri çalışırken birleştiren ilkemiz buydu.
Kadınların yaşam öykülerini dinlemek, bizim için asla sadece ampirik bir veri taraması, kayıtsız bir gözden geçirme değildi, olamazdı.
Oraya Kendimi Koydum’da erkeklikle kadınlık, insanlıkla kadınlık, içerikle biçim arasındaki ipleri esnetmeye, uzatmaya, sarıp yumak yapmaya, çeşit çeşit örmeye ve keyfimiz öyle istediğinde kesmeye kalkışmışız gibi görünüyor.
Ailelerin beyaz yakalı çocukları olarak bizden beklenen hata yapmama, ailenin adını çıkarmama misyonunu da bir plaza çalışanı gibi görev edinmiş olmak, kendin olmayı ertelemek ve kendin olmayı belki de hiç başaramamak bizi, sırlarımızın sigortasız çalışan işçileri haline getiriyor.
Sesleri duyulmayan, konuşmaları anlaşılmayan özneler yerine, onlar adına konuşmak: O her yerdeydi. Onlar adına söz almak değil, o seslere doğrudan yer açmak. Sesin aracı kanalı olmalıydı şiir, şair o sesin taşıyıcısı.