Mare of Easttown, aileyi kutsayan polisiye anlatıların ve bu anlatıların mekân olarak sakin bir arka planı olan kasabaların ‘kol kırılır yen içinde kalır’ anlayışının kırıldığı alternatif bir anlatı diyebiliriz.
“Eskiden onların ettiği laflara kızgınlığımı belli ederdim ama artık içten içe seviniyorum. Evet doğru ben bir erkek değilim! Erkekliğe bir nebze bile ait olmak istemiyorum.”
Cinsel şiddet vakalarının ¾’ü kurbanın kendi evinde gerçekleşiyor ve cinsel şiddete maruz kalan her 10 kadından 7’si 20 yaşın altında.
Böyle bir tepkiden sonra ben de diğer birçok kadın gibi düşündüm: Cinsel istismar kendi sorunumdu, çok büyük ihtimalle ben uydurmuştum ve bunu dile getirmek başlı başına bir hataydı.
Soruları kendimize değil hayata sormak gerek.
Benim yüzümden, benim yüzümden öldürdü kendini. Sevinmeli miyim üzülmeli miyim? Seviniyorum, demek babam beni seviyordu, bana değer veriyordu ve sonunda pişman oldu.
Artık yüzleşmek istiyorum babamla. Mahkeme kurulsun, suç asıl sahibine verilsin istiyorum.
“Belki ben de anlatmaya cesaret edemediğim zamanlar hikâyeme “bir arkadaşım” diyerek başladığım için.”
Sanki kusmam gerekenler hala boğazımda, her an çıkacak gibi. Keşke kusabilseydim. Neden kusamadım?