Susan Sontag’ın 1947-1980 arası tuttuğu günlük ve defterlerde yüzlerce irili ufaklı liste var. Ölümünden sonra oğlu David Rieff tarafından iki cilt halinde kitaplaştırılan günlükler, Sontag üniversiteye gitmek üzere evden ayrılmadan hemen önce başlıyor. İlk kitabın ilk sayfasında şöyle diyor 14 yaşındaki ergen ukalası Sontag:
İnandıklarım:
(a) kişisel bir tanrı ya da ölümden sonra hayat yoktur
(b) dünyadaki en önemli şey kendine karşı doğru olma özgürlüğüdür, yani Dürüstlük
(c) insanlar arasındaki tek fark zekadır
Bu “manifestoyu” takip eden seneler içinde Sontag aklına ne gelirse listeliyor, “yapılacaklar” listelerinden, aşık olduğu ve sadece baş harfini kullandığı I[rene]’in ona acı çektirmesini neden kabullendiğiyle ilgili teorilere kadar. Okumak istediği kitaplar, yeni öğrendiği kelimeler, Latince kelimeler, melodisini sevdiği kelimeler, argo terimler, alıntılar, kendi kendine verdiği sözler (“daha sık yıkan, anneni gün aşırı ara”), annesinin eseri olduğunu düşündüğü karakter defoları (tüm insan ilişkilerini etkileyen bu şeyden Sontag uzun süre sadece “X” diye bahsediyor), makaleleri için fikirler, en sevdiği 50 film, tanıştığı insanlar (ve haklarında “gelsin yüzüne de söylerim” diyemeyeceği gözlemler – Suzan sağlam gıybetçi), bir yerde “çocukluk üzerine notlar” başlığıyla çocukluğunu bile satır satır bir liste haline getiriyor (“İsrail için kan bağışı. kolumdaki sızı”).
Beyninin içindeki cümbüşün sesini kısmakta zorlananlar bilir [şşş…], düşünceleri minik parçalara ayırıp alt alta yazmanın sakinleştirici, düşünce dizisi üzerinde kontrol sağlanmış gibi hissettiren bir etkisi var. Kontrol hem düşünceleri lego gibi üst üste dizip yeni bir yere varabilmek için, hem kaydedip hafızadan silinmesini engellemek için gerekli. Listeleme aynı zamanda iradenin somut halde ortaya konması, bazen yoktan varedilmesi için bir araç (hocam koş Sontag secret yapmış). Yanardağ Sevgilim [Volcano Lover] romanında Sontag iyice coşup yapılabilecek listeleri listelerken şöyle diyor:
Sevdiğin şeyler: en sevdiğin beş çiçek, film, baharat, araba, şiir, otel, isim, köpek, icat, Roma imparatoru, roman, aktör, restoran, resim, mücevher, şehir…
Yaptığın şeyler: yattığın kişiler, bulunduğun tüm eyaletler, ziyaret ettiğin her ülke, yaşadığın evler, okuduğun okullar, sahip olduğun arabalar, evcil hayvanların, işlerin, gördüğün Shakespeare oyunları…
Dünyada var olan şeyler: Mozart’ın yirmi operasının ya da İngiltere’nin kral ve kraliçelerinin isimleri… Bu listeleri yapmanın kendisi bile arzunun dışa vurumudur: bilme, düzenli bir halde görme ve hafızaya kaydetme arzusu.
Sontag gibi bir aklın 14 yaşından itibaren ne düşündüğünü, neye heyecanlandığını, kendinden nasıl şüphe ettiğini, egosunu nasıl el yordamıyla yıkıp yıkıp yeniden yaptığını, fikirlerini ve duygularını nasıl süzdüğünü dikizleyebilme imkanı muhteşem şekilde tuhaf, çünkü çoğu zaman Sontag’ın da zaten kendini o sırada dikizlemekte olduğu aşikar:
“31 Aralık 1957: Günlüğü kişinin özel, gizli düşüncelerini sakladığı bir kutu olarak -sağır, dilsiz ve yazma bilmeyen bir sırdaş gibi- görmek yüzeysel. Günlüğümde sadece kendimi başka bir insana yapabileceğimden daha açık şekilde ifade etmiyorum; kendimi yaratıyorum. Günlük, benim kendi kişiliğimi algılayabilmem için bir araç.”
Uyumaya çalışırken, yolda veya yapmam gereken başka bir işi yapmadığım zamanlarda gittiğim şehirler, merhaba demeyi bildiğim diller, cenazeme gelecekler, arkadaşlarım (valla), gelmiş geçmiş en iyi diziler, sözlerinin tümünü bildiğim şarkılar, annemin kuzenleri gibi listeler yapan biri olarak sayın Sontag’la aynı egzersizden istifade ettiğimizi öğrenmekten büyük memnuniyet duyduysam da, övünülecek şeyler listesi orada bitiyor. Sontag kasırga gibi, öğrenmeye ve bilgi biriktirmeye duyduğu açlık bambaşka bir seviyede. Biraz da oturup somurtmaya vakti kalmasın diye, şimdiki zamanı geçmişte öğrendiği bilgileri kaydedip gelecekte öğrenmesi gerekenleri rezerve etmek için kullanıyor: “Değeri atfeden, değeri yaratan, hatta varlığı da yaratan -ya da garantileyen- benim. “Liste” yapma dürtüm bundan kaynaklanıyor. En azından adlarını yazarak onlara duyduğum ilgiye işaret etmediğim sürece şeyler (Beethoven’ın müziği, filmler, şirketler) var olmayacaklar.”
1977’de, bir liseli olarak kendini inandığı fikirler üzerinden tanımlamaya çalıştığı “Allah yok din yalan” notundan tam 30 sene sonra, Sontag’ı hala ha babam listelerken, suşiyi de severim derken buluyoruz. Demek ki bir bildiği var deyip eşe dosta tavsiye ediyorum, formatı da, günlükleri de.
***
Sevdiğim şeyler: yangınlar, Venedik, tekila, günbatımları, bebekler, sessiz filmler, yükseklik, öğütülmemiş tuz, büyük uzun tüylü köpekler, tekne modelleri, tarçın, kaz tüylü yorganlar, cep saatleri, yeni biçilmiş çim kokusu, keten, Bach, 13. Louis mobilyaları, suşi, mikroskoplar, büyük odalar, ups, çizmeler, su içmek, akçaağaç şurubu şekeri.
Sevmediğim şeyler: Bir evde yalnız uyumak, soğuk hava, çiftler, futbol maçları, yüzmek, ançuez, bıyıklar, kediler, şemsiyeler, fotoğrafımın çekilmesi, likör tadı, saçımı yıkamak (ya da saçımın yıkanması), kol saati takmak, ders vermek, purolar, mektup yazmak, duş almak, Robert Frost, Alman yemekleri.
Sevdiğim şeyler: fildişi, kazaklar, mimari çizimler, işemek, pizza (Roma ekmeği), otelde kalmak, ataçlar, mavi renk, deri kemerler, listeler yapmak, Wagon-Lits, faturaları ödemek, mağaralar, buz pateni izlemek, soru sormak, taksiye binmek, Benin sanatı, yeşil elma, ofis mobilyası, Yahudiler, ökaliptüs apaçları, çakılar, aforizmalar, eller.
Sevmediğim şeyler: Televizyon, pişmiş fasulye, kıllı erkekler, ince kapaklı kitaplar, ayakta durmak, kart oyunları, kirli ya da dağınık evler, yassı yastıklar, güneşte kalmak, Ezra Pound, çiller, filmlerde şiddet, gözüme damla damlatılması, meatloaf, boyalı tırnaklar, intihar, zarf yalamak, ketçap, yastık yükselticiler, burun damlası, Coca-Cola, alkolikler, fotoğraf çekmek.
Sevdiğim şeyler: bateri, karanfiller, çoraplar, çiğ bezelye, şeker kamışı kemirmek, köprüler, Dürer, yürüyen merdivenler, sıcak hava, mersin balığı, uzun insanlar, çöller, beyaz duvarlar, atlar, elektrikli daktilolar, kirazlar, örme mobilya, bağdaş kurarak oturmak, büyük pencereler, taze dereotu, yüksek sesle okumak, kitapçılara gitmek, az döşenmiş odalar, dans etmek, Ariadne auf Naxos.
Kaynaklar: Susan Sontag’s Cabinet of Curiosities, Quarterly Conversation; The Book of Lists, New Yorker, Reborn: Journals and Notebooks 1947-1963, Susan Sontag, David Rieff; As Consciousness Is Harnessed to Flesh: Journals and Notebooks, 1964-1980, Susan Sontag, David Rieff.