Reşad Ekrem Koçu’yu tanımayanlar için bir iki kelime edeyim hemen. Koçu 1905-1975 arasında yaşamış Türkiye’de popüler tarihçiliğin Ahmet Refik Altınay ile beraber en önemli temsilcilerinden biri. Koçu, birtakım tarihi karakterler üzerine yazdığı bir dizi roman, ölümüyle yarım kalan, İstanbul Ansiklopedisi, bunların yanı sıra dergilere yazdığı yüzlerce yazısı ve alanında bir ilk olarak bilinen Türk Giyim, Kuşam ve Süslenme Sözlüğü ile tanınıyor. Bu sözlük 1969’da Sümerbank Kültür Yayınları tarafından basılmış, ancak eserin 1967’de bitirildiği söyleniyor. İşte bu sözlüğün üç maddesinden alıntılar yaptım bu yazıda. “ALLIK,” “KAŞ” ve “SÜRMEDAN” maddeleri bunlar. “Sürmedan” maddesinin sonundaki fıkra gibi binlerce folklorik derlemeyi Koçu’nun hemen her eserinde bulmak mümkün. Bütün bunlar derleyip, toplamamış, özenle kayda geçirip, kitaplar haline getirmeseymiş bize çok yazık olacakmış.
Alıntılar, aslına sadık kalınarak dizilmiştir. “Zamanımızda” kelimesinden 1960’ların sonlarını düşünebilirsiniz. Noktalama işaretleri de kitabın orijinalindeki gibidir.
ALLIK: Eskiden “Yüz Yazması” zamanımızda da “Makiyaj” denilen yüz boyamasında kullanılan kırmızı boyanın adı, ki zamanımızda ona da “Ruj” deniliyor.
Eski toplum hayatımızda allık yanak ve dudak üstünde yalnız kadınlar tarafından kullanılmıştır; bir de orta oyunlarında “Zenne” (Kız-Kadın) rollerine çıkan oyuncularla köçek oğlanlar yanak ve dudaklarına allık sürerlerdi ki hem zenneye çıkan oyunculara hem de köçek oğlanlara iffetini gidermiş erkek diye bakılırdı ve istisnâsız öyle idilir. Ancak Meşrutiyetden (1908) sonradır ki ve yalnız İstanbulda da aşırı alafrangalık yolundaki âilelerin delikanlıları yanaklarına pudra ile beraber hafif bir penbelik vermişler, ve dudaklarını da yine hafifçe boyamışlardır.
Kadın makiyajında allık olarak herhangi bir zararsız kırmızı boya kullanılmıştır, ve attarlar tarafından “Gaz Boyaması” adı ile satılmıştır. Gaz denilen incecik tülbendler kırmızı boyaya batırılır ve boya o tülbend üstünde toplanıp kurur idi. Boyanacak hanımlar yanaklarını gül suyu ile hafifçe ıslatırlar ve sonra küçük bir parça Gaz Boyamasını cild üzerinde gezdirerek yüzün gereken yerlerini allandırılardı. Dudak boyamak içim de dudağı dil ile ıslatıp üstüne gaz boyamasını sürmek kâfi gelirdi. Hiç şüphesiz ki zerafetle, letafetle boyamak, el yatkınlığına dayanan bir hünerdi; eski makiyajda allık, yüzü beyazlandıran aklık (düzgün), kaşları boyayan rastık, kirpikleri boyayan sürme ile beraber bu işlerin mütehassısı kadınlar, “Yüz Yazmacıları” vardı, aynı zamanda saç tanzim ederler, kâkül keserler, kadın berberliği yaparlardı, ve evleri zamanımızın güzellik salonları gibi süslü kadınların uğrağı idi: yüz yazmacılığı ile geçinirlerdi, kibar hanımefendiler tarafından ise konaklara davet edilirlerdi.
Sokağa aşırı derecede allıklı çıkmak eski toplum hayatımızda hoş görülmemiştir; öyle kadınlar “Haspa” olarak damgalanmışlardır… (Sayfa 12)
KAŞ: Gözlerin üzerinde ve alın altında kavis şeklinde uzanan kıllar, Ebrû.
Giyim, kuşam ve süslenmede vücud yapısı düzgünlüğü ile yüz çizgileri güzelliğinin çok önemli tesiri vardır, kaş da şekline göre yüze bir mâna verir. Zamanımızda kadın yüzü makiyajı sanatının önemle meşgul olduğu konulardan biri kaşdır, zaman zaman kaş modaları çıkar. Eskiden kadınlarımız kaşlarını “Rastık” denilen kara bir boya ile boyarlardı, aklıkla bembeyaz bir yüz, ve kara sürmeli kirpiklerin üstünde kapkara iki sülük gibi kaşın güzel düşdüğüne inanılmışdı. Yakın geçmişde ise kadın kaşları cımbızla yolunmuş, veya bir tıraş bıçağı alınmış, ya kıldan incecik bir kaş bırakılmış, yahud makiyaj kalemleri ile sun’i kaşlar çekilmiş, resmedilmişdi. Zamanımızda kadın kaşı rasdıktan ve tıraş bıçağından kurtulmuş, yaradılışında huzûruna kavuşmuşdur: yalnız gümrah, yolunu şaşırmış kıllar terbiye edilmekde ve boyalı kalemlerle de hafif bir rötuş görmektedir.
Eskiden de zamanımızda da, güzelleşme yolunda kaşları ile oynayan cımbızla kaş yolduran erkekler olmuşdur. Yakın geçmişde erkek berberleri arasında kaş kıllarını ibrişim ile alıp kaş tanzim eden usta berber vardı: kaş kılı, iki sap incecik iplik arasında burularak alınırdı, hem kaç yolar iken acıtmaz, hem de yoluk bırakmazdı.
Kaş türü şekillerine göre edebiyatımızda isimler taşır: “Keman Kaş” biçimli kavisli kaş: “Kalem Kaş” ince güzel resimli düz kaş “Samur Kaş” enlice dolgun kaş “Çatık Kaş” iki kaşın alın ortasındaki uçları bitişik kaş.
Çatık kaş, kaş çatma ile karışdırılmamalıdır.
Divanlarımız, kadın kız ve delikanlı güzellerin tasviri yolunda kaşların medhi için yazılmıuş şiirlerle doludur, bu şiirlerde hem “kaş” adı, hem de kaşın farsca karşılığı olub dilimize girmiş” ebrû” ismi kullanılmışdır… (Sayfa 147)
SÜRMEDAN: İçine göz sürmesinin konduğu küçük hokkanın adı” (Şemseddin Sami, Kaamus-i Türki). Narin ve minyatür bir sürahi şeklinde yapıla gelmişdi; üç parçadan mürekkeb olurdu:
1 – Altda içine sürme -konulan hokka;
2 – Bu hakkaya vidalı olarak eklenen sürahiciğin boyun kısmı;
3 – Yukarda kapak ve kapağa perçinli, sürahi boynu içinden sürme hokkası dibine kadar inen dümdüz ve ince madeni mil ezile ezile yapışkan bir hal alan sürme (kara toz) bu mâdeni mile bulaşır, ve yumula gözlerde kirpiklere bu mil ile çekilerek sürülürdü. Altından, gümüşden, elmaslarla murassâ sürmedanlar yapılmışdır. En güzel, en kıymetli örnekleri Topkapusu Sarayı Müzesinde hazisalonunda görülür. Çok şirin bir tarihi fıkradır; XVI. Yüzyılda yaşamış ve güzelliği ile tanınmış kadın şairlerimizden Ayşe Hubla Hatun hafif meşreblikle suçlanarak dile düşürülme istenmişdi, kendisini şu güzel beyitle anlatmış, korunmuşdur :
Rastdır reftârımız manendi milli tutiyâ
Biz hezeran dide-i mahmüra girmiş çıkmışız.
Bugünkü dile anlamı yönünden çeviriyoruz
“Güzeliz ve yolumuz tertemiz, dümdüzdür, bize bakan ve güzelliğimiz karşısında kendinden geçen gözlere sürme mili gibi girer çıkarız” (Sayfa 212)
Kitaba Bir Garip Vampir sayesinde ulaştım, kendisine teşekkür ederim. Bu adreste birtakım Koçu çalışmalarını bulabilirsiniz. Yazının görseli kaşıyla, gözüyle, sürmesiyle, edasıyla Selvi Boylum Al Yazmalım’ın Asya’sı oldu.