Abhazya, Gürcistan ve Sovyetler Birliği’nin büyük yazarı Fazıl İskender’in destansı Sandro iz Chegema (Sandro Dayı) hikayesinin “Belşazzar Ziyafeti” başlıklı bölümünde, Stalin’in iç dünyasına uzanan, yakın tarihin en büyük ‘kötü’lerinden birine kendini hayal ettiren bir bölüm var. Aşağıda çevirdiğim kısmı da dahil, gerçek Sovyet liderlerini gerçek isimlerini kullanarak yazdığı için, İskender’in bu hikayesi kitabın Noviy Mir dergisinde neşredilen 1973 baskısından da, 1977’de kitap olarak basılan versiyondan da çıkarılmış, ancak 1988’de yayınlanabilmişti. Sözü geçen şarkıyla birlikte aşağıya iliştiriyorum.
(Abhaz komünist lider Nestor) Lakoba, Önder’in aniden başgösteren kasvetli kaprislerini önlemenin bir yolunu biliyordu. Makhaz, Gürcülerin kadim içki masası şarkılarından birini çalmaya başladı. “Gaprindi shavo mertshalo”—“Uç, siyah kırlangıç.” Stalin, aniden, bir ricada bulunurcasına elini kaldırdı; beni rahat bırakın da şu şarkıyı dinleyeyim demek ister gibi.
…
Başka hiçbir şey -ne güç, ne düşmanın kanı, ne şarap- ona böylesi keyif vermezdi. Bu şarkı, her şeyi eriten bir yumuşaklıkla, hayatında hiç tecrübe etmediği, her şeyi karşısında boyun eğdiren bir cesaretle, ruhunu ebediyen tetikte olma yükümlülüğünden azad ediyordu. Bu özgürlük, mücadele tutkusunun heyecanından gelen o özgürleşme gibi değildi, çünkü tutkunun verdiği heyecan düşmanın ölümüyle sona erdiği an, zafer sarhoşluğunun akşamdan kalmalık hali gelir çökerdi üzerine: zafer, mağlubun cesedinden kesif kokulu bir ağı gibi yükselmeye başlardı.
Hayır, şarkı ruhunu başka türlü özgürleştiriyordu. Şarkı, tüm hayatını kaderin olağanüstü ışığıyla boyuyordu: orada kendi kaygıları Kader’in kaygılarına dönüşüyordu, orada ne cellatlar, ne de kurbanlar vardı; var olan tek şey, yolunda ilerleyen Kader, Tarih ve bu cenaze alayında onun da yerini alma zorunluluğuydu. Varsın yazgısı, bu yürüyüşteki en korkunç ve en muhteşem yeri tutmak olsun.
Uç, siyah kırlangıç, uç…
[Fotoğraf: “Fazıl İskender,” Yuri Sadovnikov]