Bak Şu Konuşana (Look Who’s Talking) (1989) filmini hatırlar mısınız? Ben bu filmi, filme adını veren konuşan bebek kadar filmde yer alan döllenme sahnesiyle de hatırlıyorum. Film, yumurtlama (ovulasyon) sahnesiyle başlar. Sonrasında (yumurtanın sahibi olduğunu anladığımız) bir kadın ve bir erkeği işyerinde konuşurken izleriz. Bu sahne, çiftin ateşli bir şekilde öpüşmeye başlamasıyla aniden son bulur. Sonraki sahnede izlediğimiz şey, coşkuyla birbirine yol gösteren, birbirini motive eden ama bir yandan da birbiriyle yarışan bir sürü spermin tünelin sonundaki ışık gibi beliren ve sessizce onları bekleyen (ilk sahnede gördüğümüz) yumurtaya ulaşması ve içlerinden birinin yumurtanın içine girmeyi “başarması”dır. Farklı internet sitelerinde filmle ilgili yapılan yorumları okuduğumda benim gibi filmi bu döllenme sahnesiyle hatırlayanlar vardı. Çünkü, yıllar önce sinema perdesinden ya da TV ekranından izlediğimiz Bak Şu Konuşana filmi, spermlerin yumurtaya yolculuğunu keyifli bir seyirlik olaya dönüştürmüş, bizlere de bu olaya ilk defa (internetten önceki bir dönemde) “tanıklık etme” imkanı vermişti.
Antropolog Emily Martin 1991’de yayınlanan “Yumurta ve Sperm: Bilimin Basmakalıp Kadınlık ve Erkekli̇k Rolleri̇ne Dayanarak Oluşturduğu Romanti̇zm” başlıklı makalesinde, biyoloji ve tıp metinlerinde kullanılan dili inceleyerek yumurta ve spermin nasıl basmakalıp kadınlık ve erkeklik rolleri üzerinden ele alındığını tartışır. Bilimsel anlatılar tarafından spermin yumurtayı dölleyen aktif ve maceracı bir eril özne, yumurtanın ise kendisini dölleyecek spermi pasif bir şekilde bekleyen, yardıma muhtaç bir genç kadın olarak kişileştirilmesini eleştirir. Bilimsel bir peri masalı üreten bu anlatılar, bağlılık ve rızaya dayalı heteronormatif bir cinsel ilişki algısı üzerine kuruludur. Penetrasyon odaklı olmayan cinsellik, doğum kontrolü ve tecavüz gibi senaryolar ise anlatı dışında bırakılır.
Martin’in makalesinin yayınlanmasından iki yıl önce (ABD’de) gösterime giren Bak Şu Konuşana filmindeki döllenme sahnesi de “aktif” sperm – “pasif” yumurta anlatısına dayanır. Filmin açılışını yapan yumurtlama sahnesinde izlediğimiz yumurtanın yumurtalıktan fallop tüpüne gidişi, Martin’in tespitiyle uyumlu olarak pasif bir eylem gibi görselleştirilir. Coşkuyla yarışan ve erkek sesiyle seslendirilmiş spermlerin aksine, yumurta sessizce adeta bir yerden bir yere “sürüklenir.” 1980’lerin sinema filmlerinden günümüz internet platformlarına hızlı bir geciş yaparsak, Türkiye’de bir doktorun internet sitesinden alıntıladığım yumurtlama olayının bilimsel açıklaması, 30 yıl önce çekilen Bak Şu Konuşana filmindeki yumurtlama sahnesinin sözel tasviri gibi. Her iki anlatıda da yumurta pasif bir şekilde “serbest bırakılır”, “düşer”, “iletilir”, “içe alınır”; sperm ise “tüp içine kadar ulaşır”:
Yumurta hücresi, kadın yumurtalığından serbest bırakıldıktan sonra karın boşluğunun alt kısmına düşer. Düştüğü yer, tüplerin eldiven parmağı gibi uzantıları olan serbest ucuna yakındır. Yumurta hücresi, tüpün uzantıları tarafından tüpün içine alınır. Yumurta hücresi tüpün içinde rahim tarafına doğru yavaşça iletilir. Bu sırada tüp içine kadar ulaşmış sperm hücresi varsa, döllenme için buluşma gerçekleşmiş olur. [Metindeki italikler bana ait].
Peki herhangi bir nedenle sperm tüp içine kadar ulaşamazsa ve döllenme için yumurta ile buluşması gerçekleşmezse ne olur? Dünyada bu yıl 40. yılına giren, Türkiye’de ise önümüzdeki yıl 30. yılına girecek olan tüp bebek teknolojileri, sperm ile yumurtanın laboratuvar ortamında “buluşması”nı sağladı. Emily Martin’in makalesinden ilhamla bu yazıda, tüp bebek çağında teknolojinin üçüncü bir aktör olarak resme dahil olduğu bilimsel ve popüler döllenme anlatılarında “şampiyon sperm” temsiline ne oldu sorusunun izini süreceğim. Bunu yaparak, tüp bebek bağlamında spermin ne tür erkeklik rolleri üzerinden ele alındığını tartışmak istiyorum.
ICSI ve yardıma ihtiyacı olan sperm
Bu görsel, erkekler için IVF (In Vitro Fertilization, yani tüp bebeğin daha teknik ifadesinin kısaltmasıdır. Latince “cam içinde” anlamına gelen “in vitro” kelimesiyle “döllenme” anlamına gelen “fertilizasyon” kelimelerinin bir araya gelmesiyle vücut dışında döllenmeyi ifade eder) temalı tişörtler satan bir online alışveriş sitesinden. 16.50 dolarlık tişörtteki yazı diyor ki, “Ben üzerime düşeni yaptım. Şimdi doktorun karımı hamile bırakma zamanı.” Tişörtte “(IVF kısaltmasıyla kelime oyunu yapılarak yazılan) Ben üzerime düşeni yaptım” cümlesi, erkeğin tüp bebek sırasında mastürbasyon yoluyla sperm örneği verdiği plastik kapın üzerine özellikle yazılmış. Böylece, tüp bebekte erkeğin rolünün sadece bir plastik kaba boşalmakla sperm vermeye indirgendiği ve kadını hamile bırakanın kocası değil doktoru olduğu ima ediliyor. Bir yandan bu durum güldürü unsuru yapılırken, bir yandan da bu güldürü unsuru kullanılarak dalga geçilen erkeklere bu tişörtler satılmaya çalışılıyor. Bu ürünü alacakların tüp bebek tedavisi gören erkekler olduklarını düşünürsek erkeklerin de durumlarıyla dalga geçerek tüp bebekteki rollerini sahiplendiklerini ve normalleştirdiklerini varsayabiliriz.
Bu tişörtler (ayrıca kargo ücreti ödenerek) internet üzerinden Türkiye’den de sipariş edilebiliyormuş. Ancak, bildiğim kadarıyla, bu tarz tüp bebek temalı tişörtlerin Türkçe versiyonları (henüz) Türkiye’de yok. Tişörtleri olmasa da, hem tıbbi tedavi olarak hem de popüler imge ve meta olarak tüp bebek teknolojileri (ancak, sadece evli heteroseksüel çiftlerin biyolojik çocuk sahibi olmaları için kullanıldıkları sürece) ülkemizde oldukça rutinleşmiş ve normalleşmiş durumda. Artık tüp bebek, sadece tedavi gören çiftlerin değil giderek artan toplumsal görünürlükleri ve popülerlikleriyle gündelik hayatın bir parçası haline geldi. Örneğin, evde öğlene doğru bir TV programında zeytinyağlı yer elmasının nasıl yapıldığını öğrendikten sonra, konuk tüp bebek uzmanını, sperm hücrelerinin mikroskopla büyütülmüş görüntüsü eşliğinde merakla izleyebilirsiniz. Akşam ana haber bülteninde tüp bebekteki son gelişmeleri uzman doktorlardan öğrenebilirsiniz. Böylece, bilimsel ve popüler tüp bebek anlatıları, tüp bebek tedavisi olsun olmasın, çoğumuzun teknoloji, biyoloji ve üremeyle ilgili düşüncelerini bir şekilde etkiliyor.
Tüp bebek ile ilgili en popüler görsellerden biri (aşağıda), Türkçe’de mikroenjeksiyon olarak bilinen ICSI (“iksi” diye okunur) (Intracytoplasmic sperm injection: [yumurta] hücre içine sperm enjeksiyonu) yöntemidir. “Normal yolla” döllenme için gerekli özellikte ve sayıda sperm hücresi olmayan erkekler ICSI gibi tıbbi tedaviler yardımıyla çocuk sahibi olmaya yönlendirilir. ICSI ile döllenme için söylenen, tek bir sperm hücresinin yeterli olduğudur. Ancak tüp bebeğin en popüler imgesine dönüşen ICSI’de “aktif” olan aktör artık sperm değil sperme yardım eden teknolojidir. “Şampiyon sperm” imgesinin yerini teknolojinin yardımına ihtiyaç duyan ve kırılgan bir erkeklik temsiline dönüşen sperm imgesi alır.
Bir tüp bebek uzmanı gazetedeki köşesinden mikroenjeksiyon yöntemini şu şekilde açıklar:
“ICSI yani mikroenjeksiyon tekniğinde baba adayının spermlerinden yalnızca bir tanesi uygulamaya alınır. Anne adayının yumurta hücresinin içerisine mikroskopik işlemlerle enjekte edilir. Bu sebeple bu yöntemin adı mikroenjeksiyondur. Burada sperm yumurta hücresini kendiliğinden döllemez, “zorla” yumurta hücresinin içerisine yerleştirilir […] [M]ikroenjeksiyon yönteminde tek bir sperm dahi döllenme için yeterli olacaktır. Azoospermi hastalarında menide sperm hiç olmadığı halde testisten Mikro TESE gibi tekniklerle bir kaç sperm hücresi elde edilebilmektedir. Mikroenjeksiyon tekniği sayesinde de döllenme oluşabilir […] Mikroenjeksiyon yönteminin uygulanması için, menide bulunan en kaliteli sperm tercih edilir. Sperm hücresinin hareketsizleştirilen kuyruğu çok duyarlı mikroskopik enjektörler yardımı ile alınır. Alınan sperm enjektör aracılığı ile yumurta hücresinin içine konur.”
ICSI’nin aşamalarını gösteren yukarıdaki görseldeki gibi, (embriyologun gözünden mikroskop altında gördüğümüz) yumurta hücresi, embriyolog tarafından kontrol edilen iki koldan soldaki tarafından (bir nevi havayla çekilerek) sabit tutulur, yumurtanın içine batırılan ve enjektör işlevi gören sağdaki kolla da tek bir sperm hücresi yumurta hücresinin içerisine enjekte edilir. Bu işlem öncesinde spermin geçmesi gereken bazı aşamalar vardır.
Mastürbasyon yoluyla elde edilen (veya bazen menide sperm bulunamadığı durumlarda testislerden cerrahi işlemle alınan) spermin, döllenme işlemine uygun hale gelmesi için “yıkanması” gerekir. Özel sıvılarla beraber tüplerin içine konulan spermler, santrifüj yardımıyla (dönerek çalışan bu alet, yoğunlukları farklı olan maddeleri ayrıştırmak için kullanılır) dakikada binlerce kez döndürülerek menideki sıvılardan ayrıştırılması sağlanır. Bu işlemi yaparken izlediğim bir embriyog bana süreci şöyle tarif etmişti: “Normalde sperm vajinaya girdiğinde yumurtaya doğru ilerlerken içerdeki etkileşimlerden bazı katmanlardan, sıvılardan kurtuluyor. Bu, onun yapay taklidi!” Aslında burada gerçekleşen; sadece teknolojinin “doğal”ı taklit etmesi değil, “doğal” üzerinden “taklit” doğallaştırılırken “doğal”ında da “taklit” üzerinden tanımlanıp kurgulanmasıdır.
Yıkanan spermler mikroskop altına konulur ve döllenme işlemi için uygun olanlar baş bölgesinin büyüklüğü, kuyruk uzunluğu, hareketliliği gibi morfolojik özelliklerine göre seçilir. Seçilen spermleri hareketsizleştirilmek için kuyrukları alınır (Görsel 4:A). Böylece sperm, işlem sırasında daha kolay kontrol edilebilir hale gelir. İşin ilginç tarafı, tüp bebek laboratuvarında, bir yandan “doğal” süreçlerin “taklit edildiği” söylenip sperm (yıkama işlemi vs ile) hızlandırılmaya çalışılırken, diğer yandan da çok hızlı hareket eden sperm ICSI sırasında mikroskop altında daha iyi görülüp kontrol edilebilir hale gelsin diye kuyruğu “kırılarak” (bir nevi “dövülerek”) yavaşlatılır. ICSI bağlamında döllenme bu şekilde doğalın taklidi olarak hikayelendirilirken, sperm de Pınar Selek’in tabiriyle “sürüne sürüne erkek olan” bir karakter gibi resmedilir.
Azalan sperm sayısı ve tehdit altındaki erkek/lik
1990’larda, bir yandan Viagra ile sertleşme bozukluğu, diğer yandan ICSI ile erkek kısırlığı tedavi edilebilir sağlik durumlarına dönüştürülerek tıbbileşirken, erkek cinsel ve üreme sağlığı toplumsal olarak daha görünür ve üzerine konuşulabilir konular olmaya başladı. Erkekler için, üreme ile cinsel iktidar arasında kurulan toplumsal (heteronormatif) ilişkilendirmeler nedeniyle, erkek kısırlığı kişisel ve toplumsal düzeyde bir erkeklik sorununa dönüşebilir, bu nedenle gizlenmesi gereken hassas bir konu olabilir. Çünkü erkek, gebe bıraktığı kadın üzerinden penetrasyon yoluyla hem cinsel gücünü hem de dölleme gücünü kanıtlamış sayılır. Antropolog Marcia Inhorn’un belirttiği gibi, erkek kısırlığı kadar erkek kısırlığına çözüm olarak kullanılan tüp bebek teknolojileri de erkekliği tehdit eden bir şeye dönüşebilir. Ancak aynı tüp bebek teknolojileri, cinsel iktidarı ve üreme sağlığı üzerinden erkekliği tehdit altında hisseden erkekler için (gizleyerek veya değil) babalık kimliği üzerinden erkekliklerini yeniden tanımlayabilecekleri ve yeniden tesis edebilecekleri yeni bir alan da açmış olur.
ICSI ile beraber erkek kısırlığı daha görünür hale geldikçe, medyada panik yaratıcı bir şekilde ve dünya ölçeğinde (heteronormatif) erkeklik krizi olarak verilen “azalan sperm sayısı” haberlerini daha çok duyar olduk. Azalan sperm sayısı ve bunun üzerinde kurulan “tehdit altındaki erkek/lik” anlatıları sadece biyolojik bir meseleyle ilgili değil; bu anlatılar, aynı zamanda, dünyanın çesitli yerlerinde (tüm baskılara rağmen) yükselen kadın mücadeleleri, feminist ve LGBT+ hareketleri karşısında heteronormatif erkekliğin krizine işaret ediyor (Başka bir yazının konusu olarak bu yazıda değinmediğim sperm bankaları bu açıdan güzel bir örnek. Alınıp satılabilen, çeşitli özelliklere göre kategorileştirilen ve arzu edilen metalara dönüşen spermlerle artık bekar kadınlar ve lezbiyenler çocuk sahibi olabiliyor).
Yeni teknolojiler ve yeniden şampiyon(laştırılan) sperm:
“Dünya gittikçe kısırlaşıyor erkeklerde sperm sayısı azalıyor” başlığıyla azalan sperm sayısı “tehlikesi”ne vurgu yapılan haberde “Mikro çipli tüp bebek tedavisi neden önemli?” diye bir alt başlıkla yeni bir teknoloji de tanıtılır. Ünlü bir tüp bebek uzmanının görüşlerine yer verilen haberde, mikroçip teknolojisi şu şekilde tarif edilir:
“Geliştirilmiş sperm çipleri ile hormonların meydana getirdiği mikro kanalcıklarla vücudun kendi işleyişi taklit edilmiştir. Tıpkı bir süzgeç gibi sağlıklı ve kaliteli olan spermler diğerlerinden ayırt edilmektedir. Mikro kanalcıklardaki bu sağlıklı spermler farklı bir alanda toplanır. Mikro enjeksiyon yöntemi ile ayırt edilmiş spermlerin yumurta hücresiyle döllendirilmesi ile anne ve baba olmak isteyen adayların bu hayallerine kavuşma şansı artar”
“Vücudun kendi işleyişini taklit eden” yani “doğal”a yakınlığıyla övülen ve normalleştirilen bu yöntemle, “bir süzgeç gibi sağlıklı ve kaliteli olan spermler diğerlerinden ayırt edilerek” ICSI’de kullanılacak spermler seçiliyor. Spermler için “ayırt edilir”, “toplanır” gibi ifadeler kullanan bu haber diliyle teknolojiye daha aktif bir rol veriliyor. Aynı teknolojiye yer veren diğer haberlerde ise dil farklılaşıyor, teknoloji üzerinden sperme (yeniden) “aktif” eril bir öznellik veriliyor.
“Şampiyon spermi bulmak şimdi daha kolay”, “Dört dörtlük şampiyon spermleri bulan yöntem” gibi başlıklarla verilen haberlerde mikroçip yöntemi ile artık ICSI’de kullanılacak spermlerin “yıkanmak” yerine “yarıştırılacak” olmalarından bahsediliyor. Böylece, ICSI’de kullanılacak spermler (yeniden) şampiyon sperm anlatısıyla erilleştiriliyor. Doğanın taklidi olarak normalleştirilen “yarışan ve şampiyon olan sperm” anlatısı, geliştirilen yeni bir teknoloji üzerinden tüp bebek bağlamında yeniden kurgulanıyor. Bu kurguya göre sperm, hala döllenme işlemini teknoloji yardımıyla gerçekleştirebilse de, şampiyonluğu yeniden tadacak ve bu süreci bir şampiyon olarak tamamlayacak.
Bugün Sperm
Emily Martin der ki: “hücrelere ne tür bireylikler atfediyor olduğumuz değil, bireylik atfetmemizin kendisi mesele. Bu durum eninde sonunda oldukça rahatsız edici toplumsal sonuçlar doğurabilir.” Yeni teknolojiler üzerinden tüp bebek bağlamında (yeniden) kurgulanan “şampiyon sperm” temsilini, daha geniş bir toplumsal bağlamda dolaşıma giren azalan sperm sayısı ve artan erkek kısırlığı üzerinden oluşturulan egemen erkeklik iktidarının tehdit altında olduğu iddiası ile beraber düşünmek gerekir. Yeni teknolojiler üzerinden kurgulanan yeni sperm temsilleri ve hikayelerini, tehdit altında olduğu iddia edilen egemen erkekliği yeniden tesis etme ya da Deniz Kandiyoti’nin tabiriyle “eril restorasyon” çabaları olarak değerlendirebiliriz.
Ana görsel: Spor yapan sperm görseli, internette “sperm sayısını arttırmaya yarayan yiyecekler” gibi liste haberlerinde sık kullanılan bir stok-görsel.