“Doğduğumdan beri taşıdığım soyadımı kaybetmek istemiyorum. Ben doğduğum adla ölmek istiyorum. Kendimi kimliksiz hissediyorum, bu ayrımcılığa razı değilim.”
Evlendikten sonra kafamdan geçen cümlelerden bir kesit ile başlamak istedim yazıma. Evlendiğimde 20’li yaşlarımın sonundaydım, kendi soyadımı tek olarak kullanamıyordum, kütük bilgilerim değişmişti, nüfus kayıtlarında doğup, büyüdüğüm yerden bilmediğim bir yere taşınmıştım. Ve bu hiç hoşuma gitmemişti. O günlerde ben bu durumdan şikâyet ederken annem ‘sen yine de kendi soyadını da kullanabiliyorsun ben evlendiğimde hiç kullanamamıştım, o seneler ona da hakkımız yoktu.’ demişti. Hakkımız yoktu derken yüzündeki ifade hala gözümün önünde. Ezilen bir cinse ait olmaktan kaynaklı memnuniyetsizlik ve mutsuzluktu o. Ve yeni evli bir kadın olan benim için de çok taze bir duyguydu, eşitsizlik başlamıştı bile. Hakkımızı almak için mücadele etmemiz gereken meselelerin başında geliyordu soyadı.
Derken Kasım 2004’te İzmir’den bir haber geldi. Başvurucu Ayten Ünal ‘sadece evlenmeden önceki soyadımı taşımak istiyorum’ diyerek ulusal mahkemelerdeki yasal süreçleri tüketmiş, talebini İHAM’a taşımış. Mahkeme de İHAS madde 14 ‘ün yani ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar vermişti.
Ayten Ünal’ın ve avukatının vermiş olduğu mücadele yüzümüzü güldürmüştü. Kararı defalarca mutlulukla okuduğumu hatırlıyorum. Hemen işe koyulmak gerekiyordu. AİHM, ÜnalTekeli /Türkiye kararını verince, feministler Adalet Bakanlığı’na yasa değişikliği teklifini iletti. İçerisinde CEDAW – BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Tasfiyesi Sözleşmesi uyarınca, aile adının seçiminde eşlerin eşit hakka sahip olması kuralı vardı. Ve Türkiye’de kanun hükmünde olan bu kural çerçevesinde, Medeni Kanun’un düzenlenmesini ve eşlerin aile adını birlikte seçmeleri, annenin de çocuğa soyadını verebilmesini, kadınların nüfus kayıt bilgilerinin erkeğin hanesine nakledilmesine son verilmesini, bağımsız aile kütüğü açılmasını, boşanan kadının hangi soyadını kullanacağına kendisinin karar vermesi talepleri iletildi. O senelerde bürokratlarca verilen sözlere rağmen herhangi bir düzenleme yapılmadı. Yargı ise Anayasa m. 90’a rağmen İHAM kararını uygulamadı. Senelerce direndi de direndi! Taleplerimize kulaklar tıkandı. Ne yazık ki; kazanılmış hakları olan kadınlar için yasama işlemini yapmayan erkek sistem, kadınları dava açmaya zorladı. Ülke çapında binlerce dava açıldı. Davalar zaman kaybı demekti, masraf demekti, ezcümle kazanılmış olan haklarından mahrum bırakılan kadınlara eziyetti. Her şeye rağmen pes etmedik, davaları açmaya devam ettik. Üstelik ‘soy adını taşımak istemiyorum’ dediğimiz eşi de davalı olarak göstermemizi ve iznini almamızı söyleyen yerel ve yüksek mahkemelerle uğraşıyorduk bir yandan da. Seneler böyle geçti.
Derken 28 Nisan 2023’te Resmî Gazete’de yayınlanan Anayasa Mahkemesi kararından haberdar olduk. Kararı okurken kalbimde kelebekler uçuşmaya başladığını yazsam mübalağa etmiş olmam. Sonunda bizi on yıllardır dava açmaya zorlayan, kimlik bilgilerimizi değiştirmek için süründüren adaletsiz düzenin değişiminin eşiğindeyiz. Bu karar; feminist mücadelenin, her zorluğa rağmen pes etmeyen kadınların direnişinin eseri.
Karara gelirsem; Anayasa Mahkemesi 2022/155 E. , 2023/38 K. numaralı ve 22/02/2023 tarihli kararıyla, Medeni Kanun m. 187’nin “Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir.” şeklindeki birinci cümlesini, Anayasanın 10. maddesine yani eşitlik ilkesine aykırı görerek iptal etti. AYM, “evlenmeden önceki soyadının evlendikten sonra da tek başına kullanılması kapsamında”, kadınlar ve erkekler arasında farklı bir muamele olduğu, bu muamelenin nesnel ve makul bir temele dayanmadığı gerekçesiyle “eşitlik” ilkesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşarak oyçokluğu ile iptal kararı verdi. Hiç şüphesiz AYM’nin MK m.187 ile ilgili olarak verdiği iptal kararı, İHAM ve AYM’nin bireysel başvuru içtihadının doğal bir sonucudur.
İptal kararı, dokuz ay sonra yani 28 Ocak 2024 tarihinde yürürlüğe girecek. Bu tarihten itibaren kadınlar evlenince eşinin soyadını almak zorunda kalmayacak. İptal kararı yürürlüğe girinceye kadar eski hüküm uygulanmaya devam edecek. Dokuz aylık süre içinde kanun koyucu (meclis) yeni bir hüküm getirmek zorunda. Kararın yürürlüğe gireceği tarihe kadar Medeni Kanun m.187 ile bağlantılı bütün maddelerde değişiklik yapılması gerekecek. Örneğin nüfus kaydının kocanın hanesine taşınması, çocuğun soyadı da bunlardan biri. Çözüm ise hiç zor değil. Yeter ki bu doğrultuda irade olsun.
Gelelim karşı oylara… “Kadın ve erkeğin anatomik, fizyolojik, psikolojik ve cinsiyet farklılıkları sosyal anlamda da eşitliği imkansız kılan bir özelliğe sahiptir. Kısacası kadın-erkek arasında YARATILIŞ GERÇEKLİĞİ olarak yapısal eşitsizlik vardır…” AYM üyesi Muammer Topal’ın karşı oy yazısı, başta dini görüşü olmak üzere ataerkinin dayandığı bütün unsurların derinliklerinde kaybolmuş. Fizyolojik eşitsizlik gibi bir kavramdan hareketle sosyolojik eşitliğin de mümkün olamayacağını söylemiş.
Sayın Topal, kadın erkek eşit değildir diyerek Anayasa’ya aykırı olarak karşı oy tanzim eden bir AYM üyesi. Yani Anayasa’daki ilkeyi tanımayan üyeye Anayasa’yı koruma görevi verilmiş. Traji komik. AYM üyesi Topal’ın da bildiği üzere, AYM’nin norm denetimi kararları, kanuni düzenlemelerin Anayasa’ya uygunluğunun denetiminden ibaret. Anayasa’ya uygunluk denetiminde de tek hukuki dayanak Anayasa. Bundan ötürü de, yasal bir düzenlemenin kişisel değerlendirmelere uygun olup olmadığının hiçbir önemi olmamakla birlikte eşitlik ilkesinin tanımı hususunda da flu bir durum yok, oldukça net bir tanım mevcut. Bunlar yokmuş gibi karşı duruşlar ise beyhude. Yeterince zaman kaybettik. Konfor alanlarınızı bırakmak zor farkındayız ama hala neyin ısrarındasınız? Cevabı anlamak hem çok kolay hem çok zor.
Toparlarsam; 28 Ocak 2024 itibariyle kadınlar artık evlenmeden önceki soyadını almak için birey olarak ayrı ayrı dava açmak zorunda kalmayacaklar. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği süre sonunda yapılması gereken düzenlemeler var. Ve şimdi Anayasa Mahkemesi’nin verdiği süre içinde yapılacak düzenleme için kolları sıvamak, çok çalışmak gerekiyor.
Tam da seçim iklimindeyken AYM kararını geniş okumak gerekir. On iki gün sonra yapılacak seçimler kadınlar, çocuklar, LGBTİ+lar ve bu baskıcı eril düzende soluksuz kalan herkes için hayati önemde. Gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzu da unutmadan hayatlarımıza sahip çıkmalıyız. Bu ataerkil sistemi değiştiren ve değişirecek olan bizim gücümüz, bizim mücadelemiz. Yaşasın feminist mücadelemiz.
Ana görsel: Golnaz Fathi, İsimsiz, 2004.