Duygu Asena'nın 1999 tarihli Sedat Peker röportajı

KÜLTÜR

“Sizi de bir savaşçı olarak kabul ediyorum”

Duygu Asena’nın Sedat Peker’le gerçekleştirdiği 1999 tarihli bir Milliyet röportajı var, şahsen Türk gazetecilik tarihinde ayrı bir yeri olduğunu düşünür, ara ara açar tekrar okurum. Feminist, “okumuş, dişli” Asena ve röportaj vasıtasıyla aralamaya çalıştığı gizemli Sedat Peker perdesi arasında öyle diyaloglar geçiyor ki. Peker’in cevaplarında Asena’ya gerçekten duyduğunu düşündüğüm saygı, işte şimdi patlayacak, şimdi patlayacak diye bütün soruların altında titreyen tansiyon… Röportajın tonu hiç beklemediğiniz yerlerde yumuşuyor, birden inip çıkıyor, bin farklı nüansla dolu, hakikaten de büyüleyici bir metin. Şöyle başlıyor:

 

Anadolu Hisarı dolaylarında bir av evi. Bahçe ışıklar içinde ve evin dışı, içi yemyeşil, rengarenk çiçeklerle süslü. Bahçedeki sarmaşıklar ve ortancalar da dahil tümü plastik… Eve girdiğimde siyah giyimli pek çok genç adam görüyorum. Sedat Peker bizi kapıda karşılıyor. … Söyleşiye başlamadan önce “şiddet” konusu açılıyor. Şiddete karşı olduğumu söylüyorum. Aslında o da karşı… “Bir kedi ölüsü bile görsem alıp kenara koyarım” diyor. Çok fazla kitap okuyor, özellikle tarihe meraklı. Hun devleti zamanında kadına verilen önemi anlatıyor. İslamiyet’ten önce ve sonra kadının yeri üzerine kitaplar okumuş. “Ben geleceğim diye ders çalışmışsınız galiba” deyince, “iki gün içinde bu kadar şey öğrenilir mi?” diyor gülerek. 

 

Duygu ASENA: Size yöneltilen suçlamalarda, çek, senet, ihale, haraç çetesi, adam vurdurtmak, para tahsilatı var. Barmen’le Abdullah Topçu’nun öldürülme olayında adınız geçiyor. Bunlarla ilgili söyleyeceğiniz bir şey mutlaka vardır.

 

Sedat PEKER: Silahlı yaralama, ruhsatsız silah bulundurma suçlarından birkaç defa cezalandırıldım. Hiçbir zaman haraç alma yargılanmam olmamıştır. Çek-senet tahsilatı olarak geçen şey, kendi alacağımı almak amacıyladır. Karşımdaki insanın parası olduğunu biliyordum ve benim alacağımı vermiyordu, belki medeni ilişkilerin sınırını aşıp daha sert davranarak hakkım olan parayı almaya çalıştım. Eğer karşımdaki insanın parasının olmadığını bilsem kesinlikle alacağımdan vazgeçerdim, tabi her gün barlarda, pavyonlarda benim paramı yemesi de beni çok mutlu edecek bir durum değil. İhaleyle ilgili bir organizasyonum olmamıştır. Genelde uyuşturucu satanların öldürülmesi yönünde ismim geçti, yargılandım.

Duygu ASENA: Ama bir takım şeyleri yok etmek için dövmek ya da öldürmek çözüm değildir ki. Hepimiz bize kötü gelen şeyleri kendimiz yok etmeye çalışsak ülke elden gider.

Sedat PEKER: Türk toplumunun öğretilerinde, arkadaşının intikamını alan insan iyi insandır. Eğer benim düşüncelerimin yanlış olduğunu bana kabul ettirmek istiyorsanız önce Türk toplumunun öğretilerini değiştiriniz. İnsanların gönlünü ferahlatacak derece bir adalet anlayışı şu an Türkiye’de yok.

Duygu ASENA: Siz şirketlere nasıl destek oluyorsunuz Sedat bey? İş adamı değilsiniz, bir şey değilsiniz?

Sedat PEKER: İş adamı değilsiniz derken, nasıl anlayamadım.

Duygu ASENA: Mesela banka sektöründe değilsiniz.

Sedat PEKER: Banka sektöründe olmayabilirim, banka sektörüne girmiyorum anlamına gelebilir mi bu? Eğer finansalı bulabilirsem yurtdışından çok düşük krediyle özelleştirilecek bankalara ben de talip olabilirim.

Duygu ASENA:  Yardım ettim diyorsunuz, bunları hangi kimliğinizle yapıyorsunuz?

Sedat PEKER: Bunları hangi kimliğinizle yapıyorsunuz diye bir soru bence çok doğru bir soru değil, firmanın sahibini tanıyorum. Bana gelip rica ediyor arkadaşım, ben de diğerini tanıdığım için yemek yiyoruz, konuyu açıyorum, ondan sonra kendi aralarında görüşerek, kendi para alışverişlerini yaparak her ikisi de memnun olacak şekilde alıyorlar.

Duygu ASENA: Tutuklandınız, hapse girdiniz, hiç işkence gördünüz mü?

Sedat PEKER: Bir de benim için devlet destekli çete diyorlardı. Ben devlet destekli çete kavramına zaten inanmıyorum, ama ayrıcalıklı bir insan kavramı belki var, ama elimde bulunan imkanlar düşünüldüğünde, ben en ciddi terör örgütlerinin görmediği işkenceleri gördüm, Şişli Etfal, Haseki hastanesinin acil yoğun bakım kayıtları incelendiğinde görülür. Sırf devletimiz küçük duruma düşmesin diye davacı olmadım, davacı olsaydım o işkence yapanlar tutuklanırdı, çünkü çok ağır raporlarım var. Şu anda kollarımın altı, her yeri yırtıktır zaten askılardan dolayı. Örgüt mensuplarından ağır işkence görüyorsunuz yinede diyorlar ki devlet destekli çete. Bunu niye anlamıyorlar veya ben bunu anlatmakta niye aciz kalıyorum?

Duygu ASENA: Devlet içinde yakınlarınız yok mu?

Sedat PEKER: Şimdi Duygu hanım, ben devlet içinde insanlar tanırım. Politikacı insanlar tanırım, ben belediyede görevli olan memur tanırım, ben çöpçülük yapan, doktorluk yapan insanlar tanırım ve ben her kesimden insan tanırım, ben öcü değilim ki. Bir yere gittiğimiz zaman kendimizi takdim ediyoruz, tanışıyoruz, düğünde, dernekte, vakıf gecelerinde. Frengili ya da AIDS’li miyim? Ben canavar mıyım?”

Duygu ASENA: Normal insan gibi yaşamanıza müsaade etmiyorlar diyorsunuz, niçin?

Sedat PEKER: Şimdi bizim toplumumuza baktığınız zaman insanlar doğduğu zaman annesi babası tarafından dövülmeye başlar. Okulda askerde dayak yer. Doğduğu andan öldüğü ana kadar korkuyla yetiştirilip, bastırılan bir toplumun hiçbir zaman özgür bir şeyler yapabilme şansı yok ki. Bir şeylerin değişmesi için önce insanlarımızın hiçbir şeyden korkmamasını anlatmak istiyorum. İnancımızda bile ya cehennem ateşinden korktuğumuz için Müslüman olmuşuz ya da cennette ki huriler, akan ırmaklar, meyveler için Müslüman olmuşuz. Ailelerimiz, komşularıyla kendi aralarındaki komplekslerinden dolayı bizi sınıfın ve mahallenin en başarılısı olmak zorunda bıraktılar. Belki biz dünyanın en başarılı çocuğu olabilirdik, belki farkında olmadan bizim ufkumuzu sadece bir mahalleyle, bir sınıfla sınıflandırdılar.

KADIN KOCASININ EMANETİDİR

Kendisinin ablası bir arkadaşımla evliydi, bir düğünde tanıştım. Üç sene kadar konuştuk, üç senenin sonunda ben hayata bakışım böyle eğer kaldırabilirsen evlenelim dedim. Kendisi de bana evlenmeyi  hayat boyu düşünmediğini ama benimle evlenmek istediğini söyledi, bu kadar şeyi bir daha sordum kaldırabilir misin diye, kaldırabilirim dedi. Bir ay sonra dedim bir daha düşünelim belki bir daha geri dönüşü yok. Bir ay sonra tekrar buluştuğumuz zaman, kararını verdin mi dedim. Kesinlikle kararını verdiğini söyledi, evlenmemizde ileride doğacak sıkıntıları göğüsleyebileceğini anlattı, eşim ciddi şekilde tahsilli, Bavyera eyaletinde dereceye girmiş bir insan. Sonra evlendik. Gayet de güzel gidiyor.

 

Duygu ASENA: O memnun mu hala?

Sedat PEKER: Kendisi çok memnun, zaten duygusal bir insan, çok enteresan gelecektir size, şiddet olaylarından çok etkilenen birisi. O yüzden dolayı içine kapanık birisi, çocuklarıyla kendisinin bir dünyası var, tabi haliyle bu dünyanın içinde bende varım, bu şekilde evliliğimiz devam ediyor.

Duygu ASENA: Amerikan filmlerinde çok enteresan sahneler vardır, mafya insanları, adamı yatırıp beynine kurşun sıkar, on dakika sonra eve gelir, karısına ve çocuklarına karşı son derece şefkatlidir. Ve kadının dünyadan haberi yoktur.

Sedat PEKER:  O bahsettiğiniz mafya insanları için geçerli olabilir, ben yine belirteyim mafya olmadığımı, ama benim aile yaşantımı merak ediyorsanız, ciddi derecede ülke genelinde entellektüel olarak bilinen insanlarla dostluğum var, hep evliliğimi sorarken bana gülerek soruyorlar, sebebini de hala anlayabilmiş değilim, anlatıyorum mesela biz çok mutluyuz, iyi bir evliliğimiz var, hiç kavga etmediniz mi diyorlar. Bir kere evlendiğimizin birinci ayında şiddet unsuru olmadan, sadece konuşmalarda fikirlerini beyan ettiğinde, ben de kendi fikirlerimi beyan ettim, asgari müşterekte buluştuk. Ama belki benim politik kabiliyetim daha yüksek olduğu için %70 benim dediğim oldu, %30 onun dediği oldu.

Duygu ASENA:  Karı-koca arasında şiddet konusunda ne düşünüyorsunuz?

Sedat PEKER: Birisine karşı kendini kabul ettirmek için şiddete başvurmak, hele özellikle bu hayatınızı paylaşacağınız bir insansa, bu mantık dışı. Çünkü çocuğunuz, namusunuz onun kontrolünde… Erkeğin fiziksel üstünlüğü ortadadır, döverek bir şeyler yapmak istiyorsa, zaten o insanda bir zafiyet söz konusudur. Ben kadını tanrı misafiri olarak kabul ederim. Annesini babasını her şeyi bırakarak size geliyor, sizin onu korumanız gerekiyor. Anne babasının sevgisini vermeniz gerekiyor. Sizi isterseniz eşimle tanıştırabilirim, kendisinden de dinleyebilirsiniz. Gayet düzgündür bizim yaşantımız. Herkes eşime soruyor, seni dövüyor mu falan diye. Eşim gülerek anlatıyor, yok dövmüyor diye.

 

Duygu ASENA: Agresif kişiliğim var lafını deminden beri on defa kullandınız. Size bu sorunun sorulması doğal.

Sedat PEKER:  Ama agresif kişilik derken ben agresifliğin ne olduğunu galiba anlatamıyorum. Keşke bunun deyimlerini ve terimlerini tam olarak bilsem, bunu anlatabilsem size ama anlatamıyorum. Bunun ne olduğunu anlatamıyorum. Eğer benim canıma veya sevdiğim bir insanın canına kast olursa ben şiddete başvurabilirim diyorum. Ama eşime karşı bir şiddet yapmak gibi bir saçmalığı niye yapayım ki?

 

Duygu ASENA:  Eşime kendimi anlattım dediniz. Bana da anlatır mısınız, ne dediniz ona kendinizi anlatırken.

 

Sedat PEKER: Dostlarıma karşı çok hassas olduğumu, eğer bir gün bir dostumun başına bir şey gelirse, onun için kendimi öldürtebileceğimi söyledim. Bir gün bensiz hayatına devam etmek zorunda kalabileceğini anlattım ve ben öldükten sonra evlenmemesini ondan rica ettim, bunu kabul eder misin dedim. O da dedi ki; eğer çocuğumuz olmazsa sen öldüğün zaman ben kendimi öldürürüm. Ama eğer çocuklarımız olursa onlar için yaşamak zorundayım dedi. Ama burada kalmam eğer sana bir şey olursa dedi.

 

Duygu ASENA:  Bu büyük bir aşk gibi görünüyor?

Sedat PEKER: Devlerin aşkı büyük olur zaten… Ben hep şunu söylüyorum eşime aşık değilim, kendisine de söyledim ama saygı duyuyorum, benim için göğüslemiş olduğu acılara karşı saygım var, ve aşklar bir gün bitiyor ama saygılar hep uzun süreli, ben öldüğüm zaman bile saygımın devam edeceğine inanıyorum. Hep saygı duydum ve duymaya da devam edeceğim.

 

Duygu Asena:  Eğer hakkınızda olumsuz bir şey yazarsam korkayım mı sizin agresifliğinizden?

 

Sedat Peker: Benim söylediklerimi lütfen yazınız ama yorumunuzla beni zevkle eleştiriniz, eleştirinizi okumaktanda büyük bir zevk duyarım, ama eğer benim yazdıklarımı değiştirirseniz o zaman size kırılırım, şahsınıza olan saygımı kaybederim. Çünkü sizi de bir savaşçı olarak kabul ediyorum. Benden korkmayınız ama size acırım. Acırım derken size yapacağım bir şey için değil yani öyle bir şey yapmam, üzüldüğüm için acırım sadece.

İşte böyle. Mükemmel bir röportaj değil mi? Konuşmanın fazla toparlanıp bohçalanmadan olduğu haliyle, konuşma biçimini bozmadan çözümlenmiş olması da ayrı bir güzelliği. Asena, nur içinde yatsın.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YBu Resim Gitmeli Mi?
Bu Resim Gitmeli Mi?

Sanatçı Hannah Black'in siyah bir çocuk cesedini tasvir eden sanat eserinin var oluşunu ve sergilenmesini eleştirdiği açık mektubundan hareketle: "onurlandırmak" ve "lafı ağzına tıkmak" arasındaki ince çizgi nerede durur?

KÜLTÜR

YMary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar
Mary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar

Cambridge Üniversitesi Klasikler Profesörü Mary Beard'ın konuşması: Kadınlar Antik Yunan'dan bugüne güçle nasıl ilişkilendi?

SANAT

YÖlüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann
Ölüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann

Renate Bertlmann, 1970’lerde bir çok çağdaşı gibi 1968’in devrimci atmosferi ve ikinci dalga feminizmin gücüyle kadın bedenini bir kutlama ve devrim aracı olarak yeniden kurgulayan eserler üretmiş.

SANAT

YGüncel Kızlar (1977)
Güncel Kızlar (1977)

Vintage sarısı, yalnızca çözülmüş meselelere, başarıyla alınmış haklara mı değer?

Bir de bunlar var

“Bundan Sonra Ne Olacak, Hiçbir Fikrim Yok:” Jeanette Winterson’la Röportaj
Ölüm Tarlasının Donmuş Ekinleri
Unutulmaya Yüz Tutan Lezzet: Apartman Toplantısı

Pin It on Pinterest