Türkiye’de Elektrikli Ev Teknolojilerinin Toplumsal Tarihi (1930-2020): Kadınların Gündelik Hayatlarında Modernleşme isimli projenin akademisyenlerden, doktora, yüksek lisans ve lisans öğrencilerinden oluşan araştırma ekibi olarak hedefimiz, resmi modernleşme anlatılarında ikinci planda bırakılmış olan evle ilişkilendirilen kadınların elektrikli ev aletlerine dair deneyimleri, hatıraları, duyguları, sevinçleri ve korkuları üzerinden Türkiye modernleşmesinin izlerini sürmekti.

KÜLTÜR

Siz Çamaşır Makinesini, Elektrik Süpürgesini, Mikrodalga Fırını İlk Ne Zaman Kullanmaya Başladınız?

 

Hayat Dergisi’nin 1960’lı yıllarda çıkan sayılarının sayfalarında bir yarışma ilanı dolaşır: Hayat Dergisi ve Arçelik (takribi birkaç yıl daha devam eder bu yarışma) ideal kadınını seçeceği ve kazananı elektrikli aletlerle ödüllendireceği bir yarışma düzenlemektedir.

 

Hayat Dergisi, 24 Ağustos 1967, Ev Teknolojileri Arşivi No.: 3697

 

İdeal Ev Kadını Kimdir?

 

Yarışma kapsamında müthiş bir ideal kadın tartışması başlar. Ünlülere, siyasetçilere, dönemin şöhretlerine ideal kadından ne anladığı sorulur; herkesin ideal kadına dair bir fikri vardır, ideal kadın adeta herkesin dostudur!

 

Nedir peki bu fikirler?  Dönemin İstanbul Valisi’nin eşi “yirmi yıllık bir evliliğe sahip” Mahinur Poyraz şöyle der:

 

Ev dışındaki çalışma hayatının ne derece zorlaştığı malum. Dolayısıyla 1967 yılı, evine dönünce, huzur bekleyen bir erkek modelini ortaya çıkardı. İşte ona bu huzuru ancak evin kadını verecektir. Bu, ideal ev kadınının birinci vazifesi oluyor. İkinci olarak, bir kadınının ev içindeki görevlerini gözden geçirelim: Meselâ, evinin temizliği, çocuklarının sağlık işleri, bakımı, terbiyesi ve eğitimi… Bütün bunları başarabilen bir kadın, ideal ev kadını olabilir. Ayrıca alışveriş bilmek, iyi mal almak, iyi fakat tasarruflu bir giyim yapabilmek, az çok modayı takip de üstün vasıflardır. Bunların yanında, muhitine kendini sevdirebilen ve boş zamanlarını sosyal faaliyetlere hasreden hemcinslerimi ben birer “ideal ev kadını” olarak tasavvur ederim. (Hayat Dergisi, 8 Haziran 1967, s.3)

 

Ediz Hun da kendi ideal kadınından bahseder:

 

Benim tasavvurumdaki ideal ev kadını, bahsettiğim faktörler dışında, eşine her bakımdan destek olabilen, çocuklarının yetişmesi ve kültürü ile yeteri derecede ilgili olan, sosyal faaliyetlere de girebilen bir insandır. Bir kitapta okuduğum şu cümle, benim düşünceme çok iyi tercüman olmaktadır: “Kötü izdivaç yapmış bir koca zincirlenmiş, iyi izdivaç yapmış bir koca kanatlanmıştır.”

 

Yarışma kapsamında bazı adayların özgeçmişleri ve mektupları paylaşılır. İşte ideal kadın yarışmasına aday olanların profilleri ve başvuru mektupları:

 

Hayat Dergisi, 27 Temmuz 1967, Ev Teknolojileri Arşivi No.: 3680

 

“Ben yılların ideal ev kadınıyım, demiyorum. O, sizin bileceğiniz iş. Fakat bazı hanımlara sesleniyorum: Zengin bir kocayı mesut etmek değil, 30 sene önünde mazur oturan bir kocayı mesut etmek ve 9 tane çocuğun başında hem ana hem baba vazifesi görmektir.”

 

Yarışma jürisi, “Türk kadınlarının ev kadınlığı meziyetlerinde” yepyeni bir unsur tespit eder! Yarışmaya katılanların %89’u, dışarıda da çalışan kadınlardır, yani “klasik ev kadını meziyetlerinin yanı sıra, hayat yükünü kocaları ile bölüşen eşler” de vardır (Hayat, 7 Eylül 1967, s. 12).

 

Hayat Dergisi, 10 Ağustos 1967, Ev Teknolojileri Arşivi No.: 3689

 

“Bütün işlerimi kendim görürüm; örgü örer, dikiş dikerim, güzel yemek yaparım, bilhassa pastalara karşı özel bir merakım vardır.”

 

Peki kim olur bu yarışmanın birincisi: Lale Ünlü! Peki bunca aday arasında Lale Ünlü’yü ideal ev kadını yapan şey acaba nedir?

 

Hayat Dergisi, 14 Eylül 1967, Ev Teknolojileri Arşivi No.:  3710

 

Jüri, Lale Ünlü’ye birincilik kazandıran meziyetleri paylaşır:

  • Evinin, eşinin ve çocuklarının bütün işlerini bizzat kendisi yaptığı gibi, boş vakitlerini değerlendirmek için de çeşitli faaliyetlerde bulunması.
  • Sakin tabiatı ile aile içinde düzeni sağlaması.
  • Aşırı berber ve moda düşkünü olmadığı halde, zarif ve kendisine yakışacak şekilde giyinmesini bilmesi.
  • Eski elbiselerini bile ziyan etmeyerek, çocuklarına ceket veya pantolon yapması.
  • Fransız Filolojisinden mezun olduğu halde, sırf çocukları için özel ders alarak Ingilizce öğrenmesi.
  • Evdeki ve dışarıdaki bütün işine gücüne rağmen, bugün bile El Sanatları dersleri alarak, daima bir şeyler öğrenmeye devam etmesi ve yeni sıfatını temsil kabiliyetine sahip bulunması.

 

Hayat Dergisi, 7 Eylül 1967, Ev Teknolojileri Arşivi No.: 3706

 

Yarışmanın ikincisi, Güngör Görücü ise 22 yaşında ve bekâr olduğu halde, bu gençliğine rağmen ideal ev kadını olabilmiştir. Annesinin ölümünden sonra, dört yıldır, altı kardeşine bizzat kendisi bakmaktadır; bütün ev işleri de onun omuzlarındadır. “Çağdaşlarının pembe rüyalar içinde dolaştığı bu çağda, ben onların on yıl sonra idrak edecekleri mesuliyete şimdiden alıştım,” demektedir.

 

Yarışmanın üçüncüsü, Havva Bektaş ise uzun yıllar köyde kalıp, eşinin öğrenimini tamamlamasını beklemiştir. İstediği daha müreffeh hayat için önce okuma yazma öğrenip, sonra işe girmiştir ve çalıştığı halde çocuklarının, eşinin ve evinin bütün işlerini en iyi şekilde yapabilmektedir. “Ayrıca kocasının zor zamanlarında ona yardım için en ağır işlere bile güler yüzle” razı olmaktadır.

 

Hikâyelerini okuduğumuz bu kadınların hayatlarını rahatlatan, mücadelelerini paylaşan kocaları oldu mu bilemiyoruz. Ne yaşayıp, neler hissettikleri hakkında bilgimiz de kısıtlı. Çünkü onların ideal kadınlıkları, kocalarının hayatına yaptıkları katkıyla alakalı sadece. İdeal kadın olmak bir meziyet midir, yoksa kadının çektiği eziyetler sonucu alacağı ve acısını onurla taşıyacağı bir unvan mı? Bunun ödülü de ev işlerini kolaylaştıracak bir buzdolabı ya da çamaşır makinesi midir?

 

Elektrikli Ev Aletlerinin Peşine Düşmek

 

Yukarıda geçen alıntılar, TÜBİTAK desteğiyle gerçekleştirilen Türkiye’de Elektrikli Ev Teknolojilerinin Toplumsal Tarihi (1930-2020): Kadınların Gündelik Hayatlarında Modernleşme isimli projenin medya arşivi veri tabanında yer alıyor.[1] Akademisyenlerden, doktora, yüksek lisans ve lisans öğrencilerinden oluşan projenin araştırma ekibi olarak hedefimiz —resmi modernleşme anlatılarında ikinci planda bırakılmış olan evle ilişkilendirilen— kadınların elektrikli ev aletlerine dair deneyimleri, hatıraları, duyguları, sevinçleri ve korkuları üzerinden Türkiye modernleşmesinin izlerini sürmekti. Proje ekibindeki doktora bursiyerleri olarak otuz ay boyunca erken modernleşme sürecini deneyimlemiş kadınların otobiyografilerine ulaşıp inceledik, sahaya inip mülakatlar gerçekleştirdik ve medya arşivlerini tarayıp modernleşme süreci ve elektrikli ev aletleri ile ilgili veri topladık. Projenin veri toplama ayaklarından birisi olan medya arşiv çalışması 1920-2022 yıllarını kapsamaktaydı. Bu dönemden gazeteler, dergiler, yemek ve kadın dergileri odağımızdaydı.

 

Bu araştırma sürecinde  gördüğümüz üzere kendini kadının ev içi emeği üzerinden var eden o devasa elektrikli ev aletleri ve küçük ev eşyaları endüstrisi — şaşırılmayacak bir şekilde— bu aletleri ve yapılacak işleri neredeyse her zaman kadınlıkla ilişkilendiriyor  ve onları kadınların kullanacağı aletler olarak servis ediyordu.

 

Cumhuriyet Gazetesi, 19 Haziran 1931, Ev Teknolojileri Arşivi No.:  207

 

Bu açıdan parlak geleceğimizin yıldızları, aydınlatıcılarımız, kalkınmamızın anahtarı teknolojiler söz konusu kadınlar ve ev işleri olduğu zaman toplumsal normların pek de ilerisinde değiller.

 

Cumhuriyet Gazetesi, 21 Ocak 1941, Ev Teknolojileri Arşivi No.: 1541

 

Cumhuriyet Gazetesi, 30 Kasım 1947, Ev Teknolojileri Arşivi No.: 1965

 

Cumhuriyet Gazetesi, 14 Temmuz 1933, Ev Teknolojileri Arşivi No.: 277

 

Cumhuriyet Gazetesi, 22 Haziran 1934, Ev Teknolojileri Arşivi: No.: 569

 

Bazı durumlarda elektrikli ev aletleri doğrudan kadınlarla özdeşleştiriliyor, kadınlar bir ev aletiyle iç içe geçmiş formda görselleştiriliyordu.

 

Soldan sağa: Hayat Dergisi, 7 Mart 1974, Ev Teknolojileri Arşivi No.: 4701 & Hayat Dergisi, 19 Eylül 1974, Ev Teknolojileri Arşivi No.: 4734 belgelerinde yer alan görsellerden üretilmiştir (Büşra Eser).

 

Yeri geldiğinde kadın formunda bile görselleştirildiğini gördüğümüz, ailenin özel alanında konumlanan bu elektrikli ev aletleri kadınlar için… evet ama… peki gerçekten onlara mı ait? Bu noktayı biraz daha eşelemek için, projenin veri toplama ayaklarından bir diğeri olan mülakatlarımızdan bahsedebiliriz. Beş farklı şehirde ve yüz kadınla yüz yüze gerçekleştirilen yarı-yapılandırılmış, sözlü mülakatlarda görüşmecilere ev işlerine başlama anılarına, elektrikli aletlerle ilk karşılaşmalarına ve bu aletleri satın alma kararını nasıl verdiklerine dair sorular yönelttik. Elektrikli ev aletini satın alma süreci hakkında sorular yönelttiğimiz çoğu kadın, neredeyse refleks şeklinde, elektrikli ev aleti satın alma kararının kendisine ait olduğunu belirtiyordu.

 

Bunu takiben satın alma sürecinin nasıl işlediğini sorduğumuzdaysa, ortaya daha farklı bir resim çıkıyordu. Ev işlerini yapan kadınlar, temizlik ya da pişirme fonksiyonunu yerine getiren elektrikli aletlere ilgi duyuyor ve bunları almak istiyordu, ancak, bu karar çoğu zaman kadının elektrikli ev aletini satın alması şeklinde gerçekleşmiyordu. Birçok kadın, elektrikli ev aletini bir yakınında ya da reklamlarda görüp almak istediğini, bu istekle ilgili de eşini “ikna etmesi” gerektiğini anlattıkları hikâyeler aktardılar. Örneğin bir görüşmeci, eşini düdüklü tencere almaya ikna etmek için onun sevdiği bir et yemeğini düdüklüde pişirip ona yedirdiğinden ve bu yolla düdüklü tencere alma kararını “onaylattığından” bahsetmişti. Bazıları içinse evdeki erkeklerin elektrikli ev aletlerine/teknolojilerine mesafeli olması, bu teknolojilerin eve geç girmesi anlamına gelmişti.

 

Başka bir görüşmeci, otomatik çamaşır makinesi almak için çok diretmesi gerektiğini ama buzdolabının eşi tarafından doğrudan gidip alındığını söylerken, “Buzdolabı onların işine de yaradığı için kendileri karar verip aldılar. Soğuk su içmek başka, ılık su içmek başka” şeklinde bir sitemde bulunuyordu. Dolayısıyla erkekler, kendilerinin doğrudan fayda sağlayabildiği elektrikli ev aletlerini almakta bir sakınca görmezken, yalnızca kadınların evde —halihazırda manuel şekilde— yaptığı ev işini kolaylaştıracak elektrikli aletleri alma konusunda ya çok ilgili olmalıydılar, ya da ikna edilmeleri gerekiyordu. Ev işleri kadınlardan bekleniyordu, fakat kadınların bir yükümlülüğü haline gelmiş bu ev işlerini kolaylaştıracak elektrikli ev aletlerini satın alma kararını tek başlarına almaları mümkün olmuyordu.

 

Akşam Gazetesi, 27.05.1934, Belge No: 534: “Zevcim mevcut soğuk hava dolapları arasında intihap işini reyime bıraktı…”

 

“Kendimi bildim bileli ev işlerini yaparım”  

 

Projenin doktora araştırmacıları olarak bu süreçte veri toplarken, kadınların beyanlarını dinlerken, otobiyografileri okurken bize dokunanlar oldu, bazı mülakatlarda zorlandığımız duygularla baş etmemiz gerekti. Mülakatlar sırasında çözülmesi zor duygularla, kadınların içlerinde kalanlarla, pişmanlıklarıyla yüz yüze gelmek miydi bizi zorlayan? Bu duygularla (benzerini ister yaşamış olalım ister olmayalım) kurduğumuz empati ve bağ, derinden gelen bir aşinalık, ortak bir kader hissiyatı mı? Ya da kadınların tüm bu eşitsiz ilişkiler içerisinde kendilerine buldukları yollar ve stratejileri dinleyebilmek mi?

 

Görüştüğümüz her kadının çocukluğunda ev işi yaptığı bir anısı vardı ama bazısı bir yandan kardeşlerine bakıp çalışırken bazısından ev işi yapması talep edilmemiş, hatta ev işi yapmak yerine okuması, ders çalışması öğütlenmişti. Evin dışında kendine bir hayat inşa edip sınıf atlaması ve meslek edinmesi beklenen kadınlardan, ev işleriyle hemhâl olması daha az bekleniyor, onların ev içi emeğe harcadıkları vakit daha kısıtlı olabiliyordu. Bu durum, kadınların geldikleri sınıf ve kuşak, yaşadıkları hanedeki kişi sayısı gibi koşullara bağlı olarak değişiklik gösteriyordu. Dolayısıyla ev içi emek yine hep kadınlardan beklense de, bu emeğin nasıl ve ne süreyle sarf edileceği değişiyor; bu durum da kadınlar arasındaki farklılıklara işaret ediyordu. Yani evi kadınlar için bir ortaklıklar alanı olarak tahayyül edip, ev içi emek temelli sömürüye yakından bakabileceğimizi düşünsek de, kadınlar için ev, ortaklıkların alanı olduğu kadar farklılıkların da belirginleştiği bir alandı.

 

El becerisinin cinsiyeti var mıdır?

 

Birkaç istisna dışında birçok kadın, mülakatlarda evdeki işlerin eşitsiz dağıldığından ve ev işleri için harcanan vaktin hayatlarının ne kadar büyük bir kısmını işgal ettiğinden şikâyet ediyor, eşlerinin ve çocuklarının ev işlerinde daha çok yer almasını dilediklerinden bahsediyordu. Bu konuşmalar esnasında eşlerinin ev işi yapmayı hiç bilmediğinden ve eşlerinin annelerinin bunu onlara hiç öğretmemiş olduğundan yakınıyorlardı. Yani, erkeklerin ev işlerini, çocukluk döneminde anneleri tarafından öğretilmediği için çok iyi yapamadığı yönünde yaygın bir kanı vardı. Konuştuğumuz kadınlar, çocukken ev işlerini izleyip görmeleri için tembihlenmişti, kimi zaman evde çamaşır makinesi olsa bile öğrenmeleri için elde çamaşır yıkamaları istenmişti. Annesi ev işi yaptırmasa da, birçok kişinin “yardım olsun diye” halı yıkadığı, bulaşık yıkamayı denediği hatıraları vardı. Annesi beğenmediği için bozup bozup yeniden yapma, baştan silme, baştan temizleme, ütüleme, katlama baştan pişirme anıları çok yaygındı. Kadınların izleme, kendi kendini yetiştirme ile öğrendikleri, bedenlerine ve zihinlerine işleyerek inceliklerini öğrendikleri eviçi emeğin nasıl yapılması gerektiği bilgisi, erkeklerin hayatının çok da büyük bir parçası değildi. Hikâyelerini dinlediğimiz kadınların anlatılarında erkek kardeşlerine ait bir iz yoktu. Ev dışına taşınan emek konusunda uzman olan/olabilen ve öğrenebilen erkeklerin ev işleri konusundaki beceriksizliği ise, el becerisinin cinsiyeti ile ya da “kadın elinin değmesi” ile ilgili değil, yetiştirilme biçmine tabi tutulmadıkları bu emek biçimini, yapmalarının gerekmeyeceğini bilmelerini sağlayan o ortak akıldan geliyor.

 

Sonuç: Ev işleri, Ortaklıklar, Farklılıklar

 

Tüm bu yüklü arkaplanda feministler, uzun zamandır evi ve aileyi siyaset, tarih ve kültür dışı sayan baskın söylemin karşısında duruyor, evin siyasetin konusu olduğunu göstermek için mücadele ediyor, bazıları “Bırak evi b*k götürsün” diyor. Biz de projemizde benzer bir yerden, resmi modernleşme anlatılarının evdeki modernleşme deneyimlerini dışlamasından yola çıkarak modernleşmeyi evin içinde görmek; ev işleri ve elektrikli ev teknolojileri aracılığıyla, modernleşmeyi, emeği, asriliği, ilerleme ve kalkınma fikirlerini kadınların gözünden araştırmak istedik. Bu süreçte her kadının ev işleriyle ilgili yüklü duyguları olduğuna tanık olduk, aynı zamanda evin içinde de yeniden üretilen farklılıklarını gördük. Sizler de projemizin veri tabanında ve Instagram hesabında elektrikli ev aletlerinin ve ev işlerinin modernleşme ile dönüşümünü takip edebilir, kadın ve ev işlerinin nasıl ilişkilendirildiğine dair fikir edinebilir ve bu yolculuğun bir parçası olabilirsiniz.

 

 

Ana görsel: Hayat Dergisi, 1 Ocak 1974, Ev Teknolojileri Arşivi No.: 4689 belgesinde yer alan görsellerden üretilmiştir (Büşra Eser).

 

[1]  Veri tabanında görev alan araştırma ekibi bilgisine https://evteknolojileri.com/index.php?op=hakkimizda kısmından erişilebilir.

 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Röportaj: Deodorantımız Bizi Öldürmeye Mi Çalışıyor?
Sinead O’Connor’dan Miley’e: “Müzik endüstrisi seni de umursamıyor, beni de…”
Ambient Üzerine: Dinlediğimiz Kimin Hikâyesi?

Pin It on Pinterest